25 Temmuz 2009 Cumartesi

Araf



Her an kafamda kaşığımla dolaşmaya, muz içindeki harfi aramaya başlayabilrim. Herkesin Elif Şafak'ın Aşk romanından bahsettiği şu günlerde, ben Araf'ı okumaya karar verdim ve çok etkilendim. Romanda, en çok yalnızlık ve yabancılaşma üzerinde durulmuş. Yurtdışında yaşamaya niyetlenmiş ve başarmış bir çok kişinin hissetmesi çok muhtemel duygular telafuz edilmiş. Cins, ırk, kültür farkını bir kenara bırakıp, evinden uzakta ya da yakında demeden ruh halinin nasıl bozulabileceğini anlatmış yazar...

'... Çocukken annesiyle birlikte oynadıkları bir oyundu bu. Eskiden cennette Tanrı kendine bir alfabe çorbası pişirmiş ve bunu devasa bir kaseye koyup mutfak penceresinin yanında soğumaya bırakmıştı. Ama sonra kuvvetli, küstah bir rüzgar ya da hınzır, yoldan çıkmış bir melek ya da belki bizzat şeytan, kazara ya da kasten kaseyi yere, yani gökyüzüne düşürmüş ve çorbanın içindeki bütün harfler kainata saçılmıştı, bir daha asla koplanmamak üzere. Harfler her yerdeydi, fark edilip bulunmayı bekliyorlardı. Cennet Kasesi'nde kalsalar oluşturabilecekleri kelimelere yerleştirilmek, eski manalarına kavuşabilmek istiyorlardı...'

Elif Şafak
Araf, S.41

Hiç yorum yok: