30 Nisan 2010 Cuma

stok 60/70



Stok 60/70, Serdar-ı Ekrem'deki komşularımızdan, her gün kapısının önünden geçtiğim ama hiç bugüne kadar uğramadığım. Yerin hafif altındaki atölyemsi dükkanın vitrinindeki objeler, aksesuarlar her daim merak uyandırsa da, nedense düne kadar hiç içeri girmedim. Dün ne oldu bilmiyorum, bu sefer bütün birikmiş merakımla içeri daldım ve içeride toplanmış nostaljik mobilyalarla, aksesuarlarla keyiflendim. Mobilyalar da çok güzeldi ama telefon, vantilatör, polaroid makineler benim daha çok ilgimi çekti.





Sanırım burdaki koltuk, sandalye, masa ve dolapları ne kadar beğensem de alıp götürebileceğim bir yerim olmadığı için onlardan uzak durmayı tercih ediyorum. Yalnız bu durum daha ufak boyuttaki objeler için geçerli değil. Mesela, insanlar her ne kadar 'Sesin çok derinden geliyor!', 'Gözde, hala değiştirmedin mi bu telefonu?!...' ya da telefondan bir ses 'Dahili numarayı çevirmekte geciktiniz, tekrar deneyiniz...' diyip dursa da, ben nostaljik çevirmeli bir telefonu kullanmaktan vazgeçemiyorum. Neden bilmiyorum ama 30-40 sene önce tasarlanmış objeler çok daha özel ve estetik geliyor bana ve elbette daha sağlam, dolayısıyla onlardan daha fazlasını hayatımda istiyorum. Mesela yaklaşık 25 sene önce de babaannemin yeşil telefonunu kullanıyordum, bugün de stüdyoda hala onu kullanıyorum!



stok60/70@twitter

26 Nisan 2010 Pazartesi

Cimri

Pazar günleri de çalışmanın ağırlığını ancak çıkışta gidilecek bir tiyatro hafifletilebilirdi. İpek'ten gelen bir davet ile yine/yeni bir oyunu, Kenter Tiyatrosu'nda oynanan Moliere'in Cimri'sini izleme olanağı doğdu. Hemen kabul ettim, metroya binip Osmanbey'e gittim.



Bugüne kadar farklı sanatçılar tarafından defalarca sahneye konan Cimri'yi hikayesini bilmeme rağmen, ilk defa sahnede izledim. Sabahattin Eyüboğlu çevirisi, Mehmet Birkiye'nin yönetmenliğiyle sahnelenen oyunda, Cimri rolünde Mehmet Birkiye, Cimri'nin oğlu rolünde Engin Hepileri, Cimri'nin kızı rolünde her daim bayıldığımız Demet Evgar oynuyordu. Ana karakterlerin performansları zaten takdire şayan ama tüm oyun boyunca sağdan sola, soldan sağa koşuşturan Cimrizedeler de bitmek bilmeyen enerjileri ve oyunculuklarıyla özel olarak alkışlanmayı hakediyorlardı. Oyunculukların yanı sıra, daha oyun başlamadan bayıldığım bol asma kilitli dekora da, karakterlerin yırtık pırtık tasarlanmış kostümlerine de hayran kaldım. Artık algıda seçicilik midir, İpek'in her daim bana dediği gibi mesleki deformasyon mu bilemiyorum ama bazı yerlerde kostümleri incelemekten oyunu izleyemedim.

25 Nisan 2010 Pazar

Yeni Mekanlar, Eski Alışkanlıklar

Galata semti; her gün açılan tasarım ofisleri, butikleri, kafe ve restoranları ile uzun zamandır kendisine uğramayanları da, dibinde yaşayanları da şaşırtmaya devam ediyor. Bu hafta farkettim, sadece Serdar-ı Ekrem Sokak üstünde kapılarını açmaya hazırlanan 4 yeni mekan bulunuyor. Elbette ben de ne tip yerler açılacak merak ediyorum ama beni bu muhitte daha çok şaşırtan uzun yıllardır buranın sakini olan insanlar ve onların alışkanlıkları... Ki bu alışkanlıklar, hal ve tavırlar bazen beni şaşırtıyor, bazen kızdırıyor, bazen güldürüyor ama hep düşündürüyor...



Eski apartmanların çoğunda asansör yok, tahmin edileceği üzere. Ben metrodan çıkmış Şahkulu Bostan'dan aşağı yürürken 3. katın balkonundaki sepetli kadını görüyorum. Kadın hemen çaprazındaki bakkala deterjan ve ekmek siparisi veriyor, hesaba yazdırıyor, bende fotoğrafını çekmeyi kaçırmıyorum. Çok eğlenceli ve mantıklı gözüküyor bu sepet işi bana ve Milan'daki apartmanımızda ufacık bir şeyi unutsak 5 kat inip çıkmamız gereken merdivenlerini getiriyor aklıma! Bazen sürünerek bazen elimizdekileri sürüyerek inip çıktığımız..



Mahallenin mimli evlerinden biriyle, sokağın göbeğinde astıkları çamaşırları, fransız balkonlarında stokladıkları peynir kapları ile meşhur olan ailesiyle tanışma şerefine apartmanın en üst katında halı yıkamaya karar verdiklerinde erişiyorum. Fotoğraf çekmek konusunda acele etmem gerekmiyor çünkü yıkama işlemi yaklaşık 6 saat sürüyor. 6 saat boyunca, 4. kattan dökülen tazyikli su adete bir çin işkencesine dönüşünde sonunda dayanamıyorum, fotoğrafını da çekiyorum, iki çift lafta ediyorum.



Bir de mahallenin haşarı çocukları var ki, bir türlü sarfedemedikleri enerjileri içlerinde patlamasın diye, sağa sola saldırıp, düz duvara tırmanıyorlar. Bi bakıyorum kapımızın önündeki boyum kadar mazı ağacını yan yatırıyorlar, bi bakıyorum metro merdivenleri onların oyun alanına dönüşüyor. Bana da teyzelik yapıp, 'Dikkat edin, düşersiniz çocuğum!' demekten başka fazla bir şey kalmıyor.

23 Nisan 2010 Cuma

Seattle Coffee Levent'te



Dükkan açılışından beri cumartesi pazar demeden ve hiç ara vermeden çalıştığımızdan, 23 Nisan'da bi nefes alalım dedim. Kaç zamandır yapmak istediğim gibi sabahtan kendime zaman ayırdım, İstanbul sokaklarının sakinliğinden faydalanarak rahat rahat arabayla istediğim yerlere ulaştım. Seattle Coffee'nin Yeşilköy'deki şubesinden sonra, Levent'te açılmış olmasının tadını çıkardım. Meşhur Marmaris Büfesi gelen talebi karşılayamaz olmuş ki, çareyi dükkanı büyütmekte bulmuş ama ben aynı lezzetleri yemekten oldukça sıkıldım. Büfenin komşusu Seatlle Coffee, ufak ama sıcak ortamı ile lezzetli sandviçler, wrapler ve salatalar, hatta lazanya gibi farklı yiyecek seçenekleri sunuyor. Ben fesleğenli tavuklu sandviç yedim, tadını da fiyatına göre oldukça büyük ebadını da beğendim. Cheesecake, havuçlu kek gibi klasikler dışında ev yapımı muffinlerini ve cookielerini şiddetle tavsiye ederim.

18 Nisan 2010 Pazar

Serdar-ı Ekrem

Yakın zamanda büyük bir değişim bekliyor yeni mahallemi. Şahkulu Bostan Sokağı'nın tadilatı bitti biteli sıranın ne zaman Serdar-ı Ekrem'e geleceği konuşuluyordu sokağın esnafı arasında. Belediye'den aldığım bilgiler ufak bir sapma ile doğru çıktı ve sonunda çalışmalar başladı.



Yol dışında, bir çok yapının da restorasyonları ile gerçek bir değişim geçirecek sokağı fotoğraflarla belgelemek ne zamandan beri aklımdaydı. Çayın suyunu koyduğumu unutup, çıktım sokağa. Hava o kadar güzeldi ki, sayısız kültür turları katılımcıları yanımdan geçmeye başladı, bende bol bol fotoğraf çekmeye. Her gün gördüğümüz şeylere, bir süre sonra hiç bakmamaya başlarız ya, aynı şey tekerrür etmiş, ben burnumun ucundaki güzelliği göremez olmuşum onca zamandır. Her biri birbirinden farklı, birbirinden hoş detayları olan binaların detay fotoğraflarını almaya çalıştım. Çok yakında bu binaların döküntü görüntülerinin yerinde yeller eseceğini sanıyorum. Sokağımızın güzelleşeceği günü iple çekiyorum.


35 numara, hemen karşı kapımız. Fotoğraf makinesi ile gelip, fotoğrafını çekmeyen yok kadar az. Şimdilik sadece Eco'nun kulübesi konumunda. Satın almak için camındaki telefonu arayıp, fiyatı öğrenince hüsran geçirmeyen ise daha görülmedi.


35 numaranın birbirinden tatlı 3 komşusu.


45 numara. Kapı Tokmağı;)

Suyunu koyduğum çaya ne oldu diye merak eden olursa, dükkana geri döndüğümde Mrv'nin kendisini çoktan demlemiş olduğunu sevinçle gördüm ve sıcacık çayımı elime aldım. Ne kadar güneş olursa olsun, her daim esen dükkan kapısının önü çayla başka keyifli oldu. İlgililere duyrulur!

17 Nisan 2010 Cumartesi

Pancake Aşkına!

Biliyorum uzun zamandır yazmıyorum ama neden diye kendime sormaya bile zaman bulamıyorum. Acaba yaşamımı sürdürebilmek için yemekten ve çalışmaktan başka hayata dair ne yapıyorum? Ne okumaya ne yazmaya zaman bulamıyorum bu aralar, ne de olsa artık Giyçek var! Bu arada Giyçek'in açıldığından bahsetmiş miydim? Neyse Giyçek bir yana, diğer herşey bu yana...



Çok eskiye dayanmayan arşivimden Korkunç Yenge'min Pancake'i. Haftasonuna keyifle başlamanın yegane sebebi. Üstünde küp tereyağı ve maple syrup. Mickey'i versiyonu da cabası.

15 Nisan 2010 Perşembe

Mano Burger

İş çıkışı arkadaşlar dökülmeye başladı Tünel civarına. Önce stüdyoya çat kapı yapıp bizi mutlu ediyorlar, sonra hep beraber dışarı çıkıp yeni mekanlarda midelerimizi mutlu ediyoruz. Havaların ısınmasıyla da daha fazla misafir bekliyoruz. Bir kere keşfettiğimiz tat hoşumuza giderse, aynı yere tekrar tekrar gidip bilmeyenlere öğretmeyi görev ediniyoruz...




Mano, Tünel meydanında bir burgerci. Dükkan'dan sonra yine trendy görünümlü, alışılagelmiş burger ve patates kızartmalı menüleri olan ama burgerin içine koydukları malzemelerle bana göre yenilikçi olan bir mekan. Mesela, Ottoman Burger içindeki beğendi, hellim peyniri, 2 kat köftesi ve karamelize soğanı ile oldukça başarılı. Patatesler oldukça klasik ama bu beni onları yemekten alıkoyabilen bir özellik değil. Bir şeyler içtikten sonra giderim diye düşünmemeli, kendi yapımları ekmekleri bitince kepenkleri indiriyorlar.

2 Nisan 2010 Cuma

Sokağın Dili




Fotograf Geçidi : İstanbul 2010 projesi fotoğraf sergilerinden Engin Güneysu'nun SOKAĞIN DİLİ : BİLDİĞİN İSTANBUL isimli çalışması Fototrek sergi salonundaydı. Biliyorum 2 Nisan itibariyle bitti ama yine de Güneysu'nun fotoğraflarına bakmakta fayda var. İstanbul'un nasıl bir renk cümbüşü olduğunu bir kere daha görmek, her köşenin bizim için nasıl sürprizler hazırlayabileceğine şahit olabilmek, çok sevmemize rağmen sevdiğimizi sık sık unuttumuz İstanbul'a Güneysu'nun ışık ve gölge oyunlarıyla bir kere daha hayran kalmak için.