29 Eylül 2008 Pazartesi

Wall-E



Pixar'in son numarasi, Wall-E. Dunyayi atiklariyla yasanmaz hale getiren insanlar tarafindan gorevlendirilen bir robot kendisi, ve gorevi atiklari karninda sıkıştırarak kupler haline getirmek ve onlardan gokdelenler insa etmek.

Filmi duydugumdan beri merak etmeme ragmen, bas roldeki sahsiyetin robot olmasi beni dusundurmustu ama dusundugumden cok daha fazlasi cikti Wall-E ve de acayip guldurdu beni. Filmi izlerken insan, kendini gulmekten alamiyor, cunku bu mizah duygusu gelismis robotun hareketlerini insan kendininkilere benzetmeden duramiyor. Aslinda ortada cok siradisi espriler yok ama bu robotun bir bebegin safligi ile, bizim gunluk hayatta kaniksadigimiz seylerle yuzlesemesi cok sempatik...

1 Eylül 2008 Pazartesi

Uzaklara yüzmek

Kac sene onceydi hatirlamiyorum, sanirim liseden mezun oldugum yazdi. Hatta Avusturya Klagenfurt'tan bir misafirim vardi, Andrea. Istanbul'u bitirdikten sonra, beraber Bodrum'a geldik. Yalikavak Gokcebel Koyundaki yerimize yerlestik. Gezdik tozduk eglendik ama bana yetmedi. Napiyim kanim kayniyor, bir cilginlik yapicam illa, kimsenin yapmadigi bir sey. Gokcebel Koyunu boydan boya yuzucem ve karsidaki Flipper'in sahiline cikicam. Yabanci arkadasim saskinlik icinde bana bakip, annemler bana inanmazken takip gozlugumu baslamistim yuzmeye. Yola ciktigimi goren annem once sakin sakin beni izlerken, sahil kenarinda oturan yasli amca anneme burda kopekbaliklari oldugundan ve insanlari yutabileceginden bahsedince, annemi bir korku basmis. Denizin ustunde beni takip ederken, noktasal kafamda kaybolunca aile birbirine girmis. Annem once tekneye gidip yakit almis, babamlarda denizden yola cikmis. Annemde karakoluyla Flipper'dan sahile dogru ataga gecmis. Onlar butun bu korkulari yasarken, ben Flipper'in ipinde dinletip, keyif yapiyor, kendimle gurur duyuyordum. Annemde beni gordugunde ilk soledigi, daha dogrusu sordugu 'omrumden kac yil goturdun, biliyor musun?' olmustu.

Bu hikaye '..bizim cilgin ne yapti biliyor musunuz?' diye anlatilip duruldu defalarca. Hicte kendimde ozdestirilemeyen fevri hareketlerimden, sakinligime ters dusen ani cikislarimdan biridir bu, hic unutmadigim..



Dam ustunde saksagan..., nerden cikti simdi bu hikaye ki diyecek olursaniz.. Dun aksam Bodrum'da bir branda gordum, ordan cikti. Buse Melis İşçimen, bu sabah Bodrum'dan Yunanistan’ın İstanköy Adası'na yuzecekmis. 6500 metrelik bu parkuru daha once hic bir sporcu gecmemis. Bir anda acemi kendimi hatirladim ve tabi Kos'a cikmakla ilgili konusmalarimizi. Aman efendim, bu ada ne kadarda yakinmis, iki kulac atsak cikarmisiz. Bu ada neden bizim degilmis, falanmis filanmis:) Cok laf az icraat sonuc olarak ama Buse bunu hepimizin adina basardi bu sabah. 07.50de yuzmeye baslayip, 1 saat 27 dakikada Kos'a cikmis. Haberlerde basbas bagirilan tek sey ise, Yunanli hic bir yetkilinin onu karsilamadigi... Bu duruma gercekten uzuldum ama yapicak bir sey yok, hele 'Yunanlilar kendine yakisani yapti...' gibi basliklara hic luzum yok. Onlar bunu kaale almadiktan sonra, turk insanini doldursan ne olacak... Sonuc olarak Buse'yi ben cok tebrik ediyorum, kendi onune boyle bir hedef koyup kulaclarini Ege denizindeki baris kulaclari diye adlandirdigi icin. Bu arada belirtmekte fayda var, kendisi sadece 13 yasinda:) Umarim hep boyle azimli olur ve ilgililerde desteklerini ustunden eksik etmezler. Onumuzdeki yillarda; basbakanimizin dedigi gibi, yabancilar madalyalari 'süpürürken!', biz bos donmeyiz olimpiyatlardan... Sporcu yetistirmenin onemini farkinda olmayip, yatirim yapmazken genclerimize, insanlarimiza, bizimde madalyalari 'süpürmemiz!' beklenemez heralde...

Şirin Sebzeli Döner

Sabahtan aksama evde oturmaktan, sicaktan dolayi kafami disari uzatamamaktan bunaldim. Bir senedir Milano'nun denizsiz bir sehir olmasindan yakindiktan sonra, nerdeyse elimi uzatsam denize degebilecegim bir yerde yasiyorum ve bazen butun gunumu denizi gormeden gecirebiliyorum, farkina bile varmiyorum. Bunu her farkettigimde, kumsala kosmak istiyorum ama maalesef, 3 hafta oldu, hala bir hareketlilik yok. Denizle butun iliskim, uyandigimda denizin beni adeta bir göl gibi karsiladigi gunlerde bir kac kulactan ibaret (ki bu da, iki elin parmaklarini gecmez sanirim..)

Babaannemi sanirim su anda daha iyi anliyorum. Bizimle gelip kalmasi icin her israr ettigimde, cok sicak oldugundan yakinip gelmeyi reddetti kendisi. 'Babaannecim evde klimamiz var, serin serin oturuyoruz' dedigimde de, 'hem oraya gelicem, birde eve mi kapanip oturucam?' diye de son noktayi koydu. Su anda eve kapanmis oturuyorum, disari cikabilmek icin aksamustunun gelmesini bekliyorum.



Butun bir gun evde oturduktan sonra, dun aksam, annemin ani karari ile kendimizi disari atmaya karar verdik, ve Bodrum yollarina dustuk. Cunku bu sene ben Bodrum'un meshur sebzeli dönerini atlamisim. Islerimizi halledip, Bodrum'un icine indigimizde saat gece 10 bucugu bulmustu. 31 Agustos itibari ile sokaklarin bosluguna tanik oldum. Akbaba gibi musterilerin uzerine atlayan esnaf icin belki uzucu bir durum olabilir ama, benim icin cok ferahlatici oldu bu. Azmak Basi mevkiindeki Şirin'e giderken, ne yalan soliyim benim aklimda hala kumpir yemek vardi cunku uzun suredir cig et gormeye dayanamayan ben, her gun yeni huylar ediniyorum, ve artik disarda pisen ete de bakamiyorum, dolayisiyla canim doner yemek istemiyor. Napiyim canim cekmiyor. Mumkunse arka tarafta pissin, ben gormeyeyim diye dusunuyorum hep. Sonuc olarak, cok avrupai oldum diye, annem benimle dalga gecti ve bana da pide doner siparis etti. Bende dondum donere arkami, hapur hupur indirdim mideme:) Bir cok yerde okudugum seylere (yok efendim, daha az et koyup, kar ediyorlarmis, bu ne perhiz, bu ne lahana tursusuymus...) katilmiyorum, sularin akan sebzeler ile pisen etin daha leziz oldugunu dusunuyorum, en azindan bana oyle geldi:)