19 Mayıs 2009 Salı

6. Belediye Dairesi



Her gecen gun duzenlenen sokaklari, restore edilen eski binalariyla daha da guzellesen Galata ve Pera bolgelerinde, esas olarak ilk duzenlenemelerin ne zaman yapildigini merak ederken, metronun yeni Sishane cikisindan cikmam sayesinde 6. Belediye Dairesi ile tanistim. Daha onceden onlarca kere burdan gecmeme ragmen, maalesef burasi hakkinda bilgilenmem ancak bugunlerde olabildi.

*Basindan beri gerek fiziksel, gerekse de sosyal yapilariyla Bati Avrupa kentlerine benzeyen Galata ve Pera bolgeleri, 19. yuzyilin ikinci yarisina gelindiginde hala duzenli bir belediye orgutune sahip degildir. ... 1856'da olusturulan Intizam-i Sehir Komisyonu'nun iki yil sureyle gerceklestirdigi calismalar sonrasi yazilan rapor, kentin istenilen duzeyde bir yerlesme olabilmesi icin yapilmasi gerekenleri icermekteydi. Kent ondort belediye dairesine ayrilmakta ve Beyoglu-Galata'yi iceren VI. Daire'nin ilk asamada bu calismalara ornek olmasi dusunulmekteydi. ... Bu secimde, Galata ve Beyoglu'ndaki yapilarin sayisal olarak fazlaligi ve degerliligi, sahiblerinin bu tur uygulamalari yabanci ulkelerde daha onceden gormus olmalari ve onemini bilmelerinin etkin oldugu vurgulanarak "Bu ornegin basarisi, digerleri icin oncu olacaktir." denilmekteydi.

Kitapta daha sonra belediyenin elini hangi konulara attigindan falan bahsediliyor ve bunlari gercekten cok enteresan buldugumu soylemeliyim. Sokak ve kaldirimlarin olusturulmasindan, duzenlenip, temizlenmesine, sokaklarin aydinlatilmasindan (ki ne kadar onemli oldugunu bugun ne kadar dusunsek anlamamiz mumkun degil sanirim. Bu uygulama oncesinde *1854 yilinda yonetim tarafindan yayinlanan bir duyuruda, bolge sakinlerinin gun batimindan sonra lambasiz dolasmasinin yasak oldugu, aksam saat alti-yediden sonra Galata ve Pera'da dolasilmamasi, ancak zorunlu hallerde bu saat disinda sokaga cikildiginda, en yakin noktadan bir polis ya da asker alinarak onun esliginde gidilecek yere gidilmesi bildirilmis ve kosullara uymayanlarin hapse atilacagi duyuruldugunu soylesem isin ciddiyeti anlasilir saniyorum) isimlendirilmesine bir cok dise dokunur isle ugrasmislar.

Cok basarili buldugum Beyoglu Belediyesi'nin web sitesinden de su bilgileri ogrendim.

**6. Belediye Dairesi, ilk iş olarak Beyoğlu ve Galata'nın kadastro haritaları çizildi. Taksim ve Tepebaşı'nda umumi bahçeler yapıldı. Bir hastane kuruldu ve sokakların gazyağıyla çalışan fenerlerle aydınlatılması, ilk kez Cadde-i Kebir'de (İstiklal Caddesi) başlatıldı.

1859'daki nizamname ile sokakların temizliği ihaleye verildi. Sokaklar 3 sınıfa ayrıldı. 1. sınıf sokaklar hergün, hatta yazın günde iki kez, 3. sınıf olanlar haftada bir kez süpürülüyordu. Bahsedilen hizmetler Beyoğlu'nun batılılaşan elit kesimi için geçerliydi. Diğer kısımlar özellikle Kasımpaşa, Pangaltı gibi bölgeler ne temizlik, ne de imar konusunda hiçbir fayda görmediler.

20 Nisan 1924'te Beyoğlu Belediyesi kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Beşiktaş, Şişli, Kemerburgaz'ı da kapsayan Beyoğlu, 1930'da Beşiktaş'ın ayrılması, 1936'da Kemerburgaz'ın Eyüp'e bağlanması, 1954'de Şişli ilçesinin kurulmasıyla bugünkü haline zemin oluşturuldu.

1970'de mahallelere ayrıldı. 1984'e kadar İstanbul Belediyesi'ne bağlı şube olarak şube müdürlerince yönetilen Beyoğlu, 1984'de Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri için çıkartılan "Yerel Yönetimler Kanunu" çerçevesinde yeniden yapılanarak 45 mahalleyi kapsayan "Beyoğlu Belediyesi" mevcut statüsünü almıştır.


Yani 6. Belediye Dairesi ilk, oncu belediye girisimi olma ozelliginde bir girim olmus zamaninda. Istiklal Caddesinde gezinen belediye araclarinin ustundeki logoyu farketmem ile ortaya cikan merakim, belediyenin cadde ustundeki yerinin caminda farketttigim dokunmatik sistem ile iyice kabarmisti. Cunku bu sistemin, 4-5 sene once Sabanci Universitesi'nde aldigim VA210 Multimedya'ya Giris dersi icin hazirladigim final projesinin daha gelismis bir versiyonu (fragmanini izleyip, seanslarini gorebildigimiz sinema, etkinlik, eczane, ne nerede?, haberler gibi gibi..) oldugunu soylesem yalan soylemis olmam saniyorum ama sistemi gorunce icim ciz etmedi desem, yalan olur.





*19. Yuzyilin Ikinci Yarisinda Galata ve Pera, 1998, Nur Akin
**Beyoglu Belediyesi

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Saturno Contro



Ferzan Özpetek'ten Bir Ömür Yetmez, gecen sene italya'da iken izlemeye basladigim ama sonunu teknik nedenlerle getiremedigim bir film. Damla'cik 'ozledimm!' diye arayinca ve bana bu filmi hatirlatinca, hafizami tazeleyim istedim, oturdum filmi bir kere daha izledim.

Kirkli yaslarina gelmis bir grup arkadasin dostluklari, iliskileri, hayati sorgulamasi etrafinda donen film, yer yer insani gulumsetirken bazen de uzuyor. Hepimizin icini fena yapan beklenmedik bir olay ile golgelenen hayatlar, birbirlerine destek olmalariyla gerektigi gibi devam ediyor. Hic birinin hic bir seyi kabullenmemesi, onun yerine birbirini anlamaya calismasi ve paylasmasi cok anlamli. Ne de olsa hayat kisa, omrumuz planladiklarimiza yetemiyor. Onemli olan tek sey, zamanin tadini cikarmak ki, bu da ancak sevdiklerimizle paylasmakla olacak... Ayrica Özpetek'in kadrajlari, cok trajik bir olay sirasinda kameranin ordan uzaklasip etraftaki diger alakasiz hayatlari da izleyiciye aktarisi, hayatin devam ettigini gostermenin cok guzel bir sekli. Kalabalik yemek masasi sahneleri ise hep favorim. Istiyorum ki, bende onlarin arasina katilayim.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Cunda Kaçamağı

Herkesin dort gozle bekledigi Meksikalim, yine Istanbul'a gelmeyi beceremeyince canima tak etti. Vize almayi akil edemediginden ikinci kez ucak biletini yakan akillimiz (ilk seferinde Fransa'nin Grenoble koyundeki toplu tasima grevi dolayisiyla ucagi kacirmisti kendisi...) bu sefer bana ulasamayinca salya sumuk sesli bir mesaj birakmis telefonuma. Yani daha karsilasamadan, vedalasmamiz bu sekilde oldu. Uzunca bir sure daha da Istanbul'a gelme hayalleri kuracagini zannetmiyorum... Sonuc olarak, o gelecegi icin bloke olmus haftasonum bosaldi. Bende uzun zamandir ihtiyacim olan hava degisikligine, annemlerin pesine takilip Cunda'ya gitmekle kavusmus oldum.



Alibey Adası ya da Cunda, Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı. Alibey, Ayvalık koyundaki Ayvalık Adaları olarak adlandırılan irili ufaklı 22 adanın içerisinde yerleşime açık tek ada ve Türkiye'nin Ege Denizi'nde bulunan 4. büyük adası. (1.Gökçeada, 2.Bozcaada, 3.Uzunada imis) Ayvalık’ın karşı tarafındaki adaya Cumhuriyet öncesinde Rumlar "Kokuluada" anlamında Moshinos, Türkler Cunda diyorlarmis. Adaya sonradan işgalcilere direnen Ali Bey’in adı verilmis ve ada 1964 yılında bir köprü ile Ayvalık’a bağlanmis.



Cunda ustune soylenecek cok soz var ama ben seyahatten aklimda kalanlardan bahsedicem daha cok, unutmak istemedigim ayrintilardan... Ciktigimiz tekne turu, ayagimi bile sokmadigim icin simdi bin pisman oldugum deniz, tekneden balik vererek cilgina cevirdigimiz martilar, 10 TL'ye kulahta 10 adet sakizli dondurma alabilmek, bol miktarda fotografini cektigim guzelim rum evleri, avnavut kaldirimli ama eski olmasindan cok bakimsiz goruntusu veren, delik desik, toz toprak icindeki sokaklari, nereye gidersek gidelim etrafimizi saran kedileri (maalesef onlardan cok bakimsiz ve hastalikli duruyorlardi, uzuldum..), hardal oto, zoho otu, şevketi bostan gibi yeni otlari tanima vesile olan ve annemlerin sebze alisverisinin suyunu cikardigi cunda pazari, yemeye bir turlu doyamadigim baliklarin yaninda deniz borulcesi, kabak çiçeği dolması, midye dolmalari, yel degirmeni ile Aşıklar tepesi, sarmısak taşı ile bezenmis kiliseleri, evleri, Cunda'nın sembollerinden biri olan Taş Kahvesi, meyhanelerden kulagimiza calinan yunan ezgileri.. Tadmak, koklamak, gormek, dokunmak ve duymak. Sanirim Cunda butun duyularin bayram etmesi icin ideal bir kaçamak.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Devrim Arabalari



Bugun bir cok insanin bilmedigi, bilenlerinde eksik ya da yanlis bildiginin soyledigini cok dramatik bir hikaye, Devrim Arabalari. 1961 Haziran'inda Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in ulke kalkinmasinin tartisildigi bir davette sinirlenip bu ülkenin otomobil bile üretebileceğini söylemesiyle baslayan ve bir cok insanin farkinda olmamasina ragmen basari ile sonuclanan, gercek bir hikaye. 23 muhendisin atildiklari bu macerada, oyle zorluklarla, engellerle, destek olacagina kostek olan insanlarla cevrili ki etraflari, insan sinirden kuduruyor. Anlasa da, "anlamak istemiyorum ben onlari" diyor Necip gibi. Cok basarili bir kadro, cok onemli bir hikaye ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Daha onceden gitmedigime pisman oldum, 1 Mayis'ta tekrar gosterime girmesinden faydalanip gitmek gerek.

3 Mayıs 2009 Pazar

Danny Deckchair



Kanallar arasinda gezinirken rasladigim, once ne bu sacmalik diye baktigim bir film Danny Deckchair. Siradan hayatina renk katmak icin giristigi sakalardan, deneylerden biri yanlislikla basariya ulasinca, hayati bastan asagi degisen bir adamin oykusu. Ne kadar ucuk olsada, insan bir yerden sonra isin imkansizligi takilmiyor daha fazla. En iyisi kendini hikayenin oluruna birakmak ve bende sandalyeme bagli balonlarla buralardan gitsem diye dusunmek.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Mano Bistro



Uzunca bir suredir Asmali Mescit civarinda calismasindan dolayi bolgenin eksperlerinden olan Senem, Selin'in dogumgunu dolayisiyla benimde bilmedigim bir yere goturdu bizi. Planimizi cumartesi aksamina yaptigimiz icin onceden rezervasyon yaptirarak gittik tunel civarindaki Botter Apartmani'nin bitisigindeki binada, meshur Lebon Pastanesinin ustunde olan Mano Bistro'ya. Kis dolayisiyla camlarla cevrilmis terasina vardigimizda Leb-i Derya kadar olmasada, etkileyici bir manzara karsiladi bizi. Hava kararmadan vardigimiz icin, hem aydinlik hem alacakaranlik, hem de gece isiklarinin tadini cikarma firsati bulduk ev sahibinin yaklasik 2 saat gec geldigi restoranda. Hem dogumgunu cocugu olmasi dolayisiyla ama esas olarak bir gunde gelinlik almasi nedeniyle kizmadik Selin'e, kizamadik ;). Muzik guzeldi, yemekler guzeldi, ortam guzeldi sonuc olarak. Yalniz fiyatlari biraz abartili buldugumu belirteyim. Yine de manzaradan vazgecemeyecegim diyenlere, Tunel'de salata, makarna, et, hatta fajita secenekleriyle iyi bir alternatif olabilir.

Bomonti Fransız Fakirhanesi

Okul bitince CIP ile iliskim kesildi, bir turlu vazgecemedigim kulubum sekteye ugradi ve ben toplumsal duyarlilik projelerinden uzak kaldim uzunca bir suredir. Dun Speech Bubbles tiyatro toplulugu ile Fransiz Fakirhanesi'nin yilda bir duzenledigi kermeslerine katilma, orda calisma, eglenme ve ise yarama firsati buldum yeniden. Toni yengemin onlardan 'Little Sisters of the Poor' diye surekli bahsettigini, onlari ziyarete gittigini, elinden gelen yardimlari esirgemedigini biliyordum ama kendilerini dune kadar tanimiyordum.

Little Sisters of the Poor, Katolik mezhebinden olan kadinlar topluluguymus.19 y.y.da Jeanne Jugan tarafindan Fransa, Rennes civarinda sekillenen topluluk; yoksul, ihtiyac sahibi, sokakta yasayan yaslilara yardim eli uzatmak icin biraraya gelmis. Gunun birinde kendi evine bir yasliyi kabul eden Jugan, 1843 yilindan itibaren daha cok insana yardim edebilmek icin once Fransa'nin farkli sehirlerinde, daha sonra farkli ulkelerde huzurevleri kurulmasina on ayak olmus. Bugun Tayvan, Hindistan gibi ulkeler dahil 31 ulkede evleri mevcut, ihtiyac sahiplerine yardim ediyor. Bomonti Fakirhanesi'nde sorumluluk alan kisiler, adi ustunde Little Sisters of the Poor. Cesitli dini isimlerle beraber telafuz edilen Sister kelimesi, burada hemsirelik, ablalik, kardeslik gorevlerini ustlenmis rahibelerin adlandirilma sekli.



Sabah 9'dan aksam 5'e kadar suren kermeste yapilmaya calisilan sey, burada yasiyan insanlara katki saglamak icin para toplamak elbette, ama eglenmek, yiyip icmek, dans etmek ve mutlu olmakta en az para kadar onemli. Dolayisiyla bir cok atraksiyon onceden planlanmisti. Mesela hem yaslilarin yuzunu guldurmek, hem onlar icin oraya toplanan insanlari eglendirmek icin "Yabanci Degiliz" grubu sahne aldi. Bizi eglendirdi ama mekanin sakinlerini costurdu desem yalan olmaz saniyorum...




Muzik disindan, aksam saatlerinde cekilecek tombalanin biletleri gun boyunca satilmaya calisildi. Para kazanmak icin, yeni ve kullanilmis kiyafetlerden el islerine, oyuncak, kitap, dvd ve akla gelebilecek hersey bir cok masada satisa sunuldu. Fransiz fakirhanesinin sakinleri kendi masalarinin basinda durup, calismanin tadini cikardi. Yemek bolumunde ise, sicak yemek cesitlerinden tatlilara acayip bol cesit vardi. En cok prim yapan yemek masalarindan biri olan masamiz, bir otel sponsorlugunda olunca aperatiflerden, sicak yemek seceneklerine, tatlilardan sekerlemelere sov yaptik diyebilirim. Muzik grubunun sahnesi yani basimizda da olunca, atraksiyonun merkezindeydik gun boyunca.



Ben cok eglendim, mutlu oldum, huzur duydum diyebilirim. Umuyorum yasli demeye kimsenin dilinin varmayacagini dusundusum fakirhane sakinleri de cok iyi zaman gecirmis, toplanan para dise dokunur bir miktara ulasmistir.