30 Kasım 2008 Pazar

Belgrad



Kucuklugumden beri adini duydugum, bildigimi dusundugum, gittigimi sandigim Belgrad Ormanlari'na sanirim ben hic gitmemisim. Burnumun dibindeki bu guzelligi daha onceden kesfetmemis oldugum icin ne yalan soliyim biraz bozuldum kendime. Bahcekoy'un icinden gecerek Demircikoy'e giderken, her seferinde Belgrad Ormanlari tabelasini nasilda bakmama ragmen gormemisim. Zararin neresinden donulse kardir ya, Tuba'ya minnetarim bu konuda. Beni aralarina davet ettikleri bu doga programi, beni iyi bir silkeledi, cigerlerimi temizlememe vesile oldu, acik havada yapilan sporun verdigin yorgunlugun bile tatli oldugunu ve tabi ormanda yakilan mangalda pisen etlerin ve yaninda gelen hos muhabbetin zevkinin farkli oldugunu hatirlatti. Gec sabah kahvaltisi ile baslayan gunumuze, 6 kmlik yuruyus parkurunu tamamlayarak devam ettik.





Tamam, kabul ediyorum, arada hile yaptik, girilmesi yasak bolgelere girdik, bentler ustunden yuruyerek gectik, demirlerden atlayamayip yerlerde surunduk (daha dogrusu bir tek ben surundum;) ama ana patikaya yine baglandik ve ustun basariyla yolu bitirdik. Ve elbette mangalda pismis biberler, domatesler esliginde kofteleri, pirzolalari midemize indirdik.



Yemek faslimiz cok mu uzun surdu, yoksa hava mi erken karardi anlamadim ama atesi sondurdugumuzde goz gozu gormuyordu. Yere bastikca, yerleri kaplayan yapraklarin cikardiklari citirtilar esliginde, diger ailelerin kamp atesleri disinda hic bir isik kaynagi olmadigindan gokyuzunde gorunur bir hale gelen yildizlarin altinda toparlandik, arabaya dolustuk ve donus yoluna gectik. Pazar gunu olmasi dolayisiyla, orman yolunda hafif trafik vardi ama gecirdigimiz gun o kadar keyifli ve dogaldi ki, hic bir sey insanin tadini kacirmaya yetmedi.

29 Kasım 2008 Cumartesi

Deff Balans'ta



Gecen sene Doritos Cover Fest'07 de birincilik kazanan, Gorkem'in de gitar caldigi grup Deff, 29 Kasim aksami Eti Crax Cover Fest'08'in Balans'taki ilk elemelerinde konuk sanatci olarak sahne aldilar. Gecen sene Italya'da oldugumdan katilamadigim final ve odul toreni cok icimde kaldigindan, yine ayni organizasyon kapsaminda onlari sahnede calarken dinlemek cok iyi geldi. Bakalim onumuzdeki gunlerde hangi sahnelerde onlari izleme sansimiz olacak, merakli bir bekleyis icindeyim...


Doritos Cover Fest'07

22 Kasım 2008 Cumartesi

Robert's Coffee




Kahvalti icin yeni bir alternatif, ve oldukca basarili zannimca. Benim gozumde hala minik olmasina ragmen, kendi artik buyudugunu iddia eden kardesim ile sabah evden kahvalti etmeden cikinca, kendisi her zaman takildigi ve kahvaltisina bayildigini soyledigi Robert's Coffee'ye goturdu beni. Soyledigi kadar varmis; kahvalti tabagi da, beyaz peynirli omlet ve portakal suyu da oldukca basariliydi.. Kahvalti meraklisi Ipeknimo'ya duyrulur;)

Gecenlerde Taksim'de yururken, Markiz Pastanesi tabelasinin altinda "by Robert's Coffee" yazisini gorup bu markadan sogumama ragmen, yiyeceklerini yiyip begenince, birde eksi sozlukte Markiz'in Robert's Coffee subesi olmadigini, sadece sahipliginin el degistirdigi, yani geleneksel yapisini degistirmeden hizmet verdigini okuyunca biraz icim isindi yine.

20 Kasım 2008 Perşembe

Keske...

Keske demek ne kadar koyuyor insana eger gec kaldiysa bazi seyleri yapmakta. Ragip Istek, hem editorial hem ilustrasyon derslerinde beraber calistigimiz, ayrica Su Dergi'sinde de calisma firsatini yakaladigim cok sevdigim bir hocam . Kendisi ile mezun oldugumuzdan beri hic iletisime gecmemis oldugumu, onu kaybettigimizi ogrendigimiz anda farkettim. Onun sinifta bize surekli sarfettigi sozlerinin nerdeyse hic bir gun dilimizden dusmedigini farketmemde ayni zamanda... Ozellikle sinifin arkasinda saklanmis, odev yetistirmek icin hizli hizli tasarim yaparken beni yakalayinca, "ne o kiz, pilav yapar gibi tasarim mi yapiyorsun" demesini o kadar cok aniyordum ki. Siyahin icinden bize dogru gelen sebze ilustrasyonlarindan, jilet gibi web sitelerine neler yaptik, belli belirsiz seyleri peri boku diye adlandirinca koptuk, juri sirasindaki acimasiz elestirilerden o kurtardi bizi, o savundu. Cok tatli, cok komik, cok samimi ve gercekten farkli bir kisiydi. Onunla calisma firsati buldugum icin cok sansli, onu bu kadar erken kaybettigimiz icin cok uzgunum...



Ragıp İstek
2005-2006
Yagli Boya Resimler

18 Kasım 2008 Salı

Iyi ki dogdun, Ipek!



Pazar gecesi Nihan'dan telefon geldi. Ertesi gun, yani 17 kasim Pipet'in dogumgunu oldugundan nasil bir atraksiyona gecilecegini konustuk ve tabii ki de bir surpriz plani ustunde durduk;). Nihan'in onerisi kulaklara cok hos geldiginden, DigiMind ofisine bir baskin planini hayata gecirmeye karar verdik. Nihan sabahtan Ipek'e eslik etti; Merve, Mehlika ve ben de daha sonradan damladik ofise, elimizde pastamiz ve inek olduguna inandigimiz (daha sonra ofise yerleseceginden bi haber oldugumuz) terliklerle. Burnumuzu cama dayamis iceri bakarken bir sonuc alamayinca, Elif yardimimiza kostu. Mumlar yanar pozisyonda super bir giris yapamasakta iceriye, Ipek yine de sasirdi ve sevindi diye dusunuyorum;)




Mumlar yakildi, fotograflar cekildi, kasikla pasta kesildi, ellerle yenildi. Okula gitmek konusunda oldukca kararli gozukmesine ragmen Ipek caydirildi ve ofisin alt katinda yayildik. Ayni eski gunlerdeki gibi, cok iyi geldi toplanmak kizlarla. Muhabbet ederek aksami ettikten sonra da, aksam yemegine ciktik.



Asmalimescit Otto'ya gidecegimizi duyunca baya sevindim dogrusu. Uzun zamandir Otto'yu duyup, cok merak ediyordum. Kismet fotograf makinamin yanimda olmadigi bu guneymis... Onun icin sadece yediklerimden ve begendiklerimden bahsedebilecegim.

Aslinda benim methini duydugum Santral Otto idi, Santral Bilgi Universitesi icindeki. Ama ha Santral, ha Asmalimescit farketmez diye dusundum ve dekorasyonunu ve yemeklerini merak ederek Otto'nun yolunu tuttuk. Web sitesini gordugumde tarz olarak daha farkli bir yer canlansada aklimda, minik ama hos ve rahat bir mekan karsiladi bizi. Masalari kaplayan menuler ustunde uzun bir cebellesme sonunda Biftekli Salata yemeye karar verdim. Ofis ile ev arasinda gelgitlerim rutine oturdugundan beri, yediklerime hic dikkat edemez oldugumdan, salata ve sebze tuketimine tez zamanda donmeyi planliyordum. Once masada cogunluk pizza yerken, benim salata yeme fikri hosuma gitmese de, bifteklerin tadi damagimda kalinca ne kadarda dogru bir secim yaptigimi farkettim. Digerlerinin tadini bilemem ama bu salatayi siddetle tavsiye edebilirim. Ayrica menude risotto, aperitivo, dana carpaccio, parma prosciutto ve bol miktarda bulunan pizza seceneklerini gorunce, italyan mutfagi agirlikli gibi gelse de az ama oz bu menude cok farkli tatlarda mevcut. Hem sahsen ne kadar az secenek, o kadar kaliteli yemek diye dusunuyorum.

Enteresan olan noktalara gelince, pizzanin boyunu merak edenler icinde, menunun alt kisminda 35 cmlik bir cetvel mevcut (grafik bir ayrinti olarak gozumden kacmis degil;). Ayrica her masada, icinde pastel boyalarin oldugu birer bardak var; sanirim insanlar menulerin uzerine yazi yazabilsin ya da bir seyler karalayabilsin diye, en azindan biz oyle yaptik ve eglendik. Fakat beni rahatsiz eden bir konu var ki, bu da insanlarin bu pastel boyalari duvarlari karalamak icin kullanmasi. Daha onceden Kanyon Numnum'da da gordugum bu goruntu bana hic estetik ya da sempatik gelmiyor, hatta rahatsiz ediyor diyebilirim.

Neyse, yemek fotograflari koyamadigim icin kendimi affettirmek adina, cok begendigim web sitelerinden indirdigim menuyu de buraya koyuyorum; ne var ne yok, nedir ne degildir gorebilin diye;)

Sonbahar

Son zamanlarda havalar o kadar guzeldi ki,kis gelmek ne kelime, sonbahar bile gelemedi diyebilirdim bahcemizde sigla agacinin yapraklari sararip kizarmasa, pitir pitir dokulmese... Havalar yoksa soguyor mu demeden ben, bugun pencereden disari bakmadan giyinip cikinca resmen dimdizlak kaldim ortada. Meger atki, sapka, eldiven sezonu gelmis, benim haberim yokmus;)

Pazar gunu Zekeriyakoy yolu uzerinden Demircikoy'e gittik. Ormanin icinde yapraklarin her yeri kapladigi, pur dikkat olmani saglayan virajlar surekli kivrilirken araba kullanmaktan ne kadar keyif aldigimi hatirladim bu sonbahar gununde. Ve de dayimlara gitmenin her seyini sevdigimi farkettim; yolunu, somine basi muhabbetlerini, dayimin ozel soslarla marine ettigi etleri, tadi insanin damaginda kalan soslarini, toni yengenin tatlilarini...




Ve edi'yi, buddy'i, ludwig'i ve beethoven'i... yani kopeklerini, iguanalarini ve 10 yasindaki kedilerini..


Buddy

Ludwig

Beethoven

Yine her sey cok guzeldi, yine gecenin bir korune kadar kalkamadik yerimizden. Yalniz eski zamanlardan oldukca sessizdi tabi; herkes bir yerlere dagilmis durumda. Bu sefer ben Istanbul'a dondum ama Duru Seattle'da, Arman Edinburgh'da... Istanbul'da insan sevdikleriyle, akrabalariyla surekli gorusemiyor olsa da, aile toplantilarinda insanin gozleri orda olmayanlari ariyor, ozluyor. Ama yine de Toni yenge kim var, kim yok demeden yilin her doneminde evini her seferinde bir oncekinden daha ozenle kose bucak susluyor; Thanksgiving, Christmas, New Year, Easter, Halloween vs. icin, farketmiyor..


Bu da thanksgiving hindisi (by Jonice;)

16 Kasım 2008 Pazar

Abracadabra


Gecen hafta Yenikoy ile basladigim bogaz turuma, bu hafta Arnavutkoy ile devam ettim.

Anadolu Hisari'ndan Emirgan'a 10 dakikada vapurla gecerek basladigim gune, yagan yagmura, camur sicratan arabalara ragmen acayip mutlu bir baslangic yaptigimi soyleyebilirim. Kopruyu arabayla gecmek yerine bogaz yolunu minik bir tekneyle gecmek, bogaz kenarina dizilmis yalilari disardan bir bir seyretmek acayip huzur verdi. Her seferinde keske hergun karsiya boyle gecebilsem, keske araba kullanmaya mecbur kalmasam diye dusunmeden edemiyorum. Vapur sonrasi, Emirgan'dan Arnavutkoy'e otobusle gectim, ve Ipekle bulusmak uzere anlastigimiz restorani, duragin sag arkasinda elimle koymus gibi buldum.

Geleneksel ve deneysel oldugunu soyledikleri mutfak konsepti dolayisiyla Abracadabra ismini almis bir restoran dusunun. Mutfak anlayışı, Anadolu’nun dört bir tarafından ve köy pazarlarından toplanan çok zengin bir yelpazedeki katkısız malzemelerin kullanimini temel aliyor. Dört katlı bu tarihi yalıda, her şey sanatla yoğurulur ve tutkulu bir aşkla pişirilir, içine ruh katılır deniyor. Bu kadar lafin ustune de, iyi yemek uzun zamanda hazirlanir, haberiniz olsun diye ekleniyor. Oldukca iddialilar yani;)

Neyse bar, mutfak, yemek odasi ve salon diye ayrilmis 4 kat ustune kurulmus Abracadabra. Biz yemek alacagimiz icin yemek odasi katina gectik ve ayni bir ev gibi dosenmis, farkli mobilya kullanimi ile renklendirilmis minik alana yerlestik. Ara sira bulutlarin arasindan yuzunu gosteren gunesin gozume girmesine aldirmadan, menunun icinde kayboldum. Yemek isimleri yabanci, fiyatlarda biraz yuksek! oldugundan menude uzunca bir sure goz gezdirdikten sonra, az balik corbasi ile basladik, guvecte karidesli manti ve thai usulu bonfile ile devam ettik. Baslangicta gelen taze misir ekmegi, ispanakli ekmek ve kepeklilerle gelen zeytinyagi ile mestolduktan sonra, tuzlu ve acili corba acayip guzel geldi. Giris o kadar basariliydi ki, onlari takip eden yemekler icin de yuksek bir beklentiye girdik ama Thai usulu bonfileden zencefil tursusu cikinca, Ipek baya bir hayal kirikligina ugradi. Bende guvecte karidesli mantiyi begendim ama yine de.. sanirim daha farkli bir seyler bekliyordum.





Yine de ortamin enerjisi, yalinin konumu ve baslangiclarin basarisi dolayisiyla, oldukca iyiydi. Belki ana yemekler yerine, baslangic menusunden devam etseydik, her sey daha da guzel olabilirdi...

10 Kasım 2008 Pazartesi

Sandal Balik Evi



Uzun zamandir Bogazici'ne inmemistim. Gectigimiz cuma gunu Toni yengenin dogumgunu vesilesiyle Yeniköy'deki bir restorana davet edilince baya mutlu oldum, annemlerin pesine takildim. Sandal Balik Evi daha onceden de kucuk ve salas oldugunu duydugum bir balik restorani. O kadar kucuk ki, havanin baya sogumasina ragmen kendimizi disarda otururken bulduk, once bir sasirdim. Soguktan biraz tedirgin olmama ragmen, onlem mahiyetindeki meshur ufo ısıtıcılar ve her sandalyenin ustundeki 'sandal balik evi' imzali polar şallar, hatta ve hatta sırtımız rahat etsin diye etrafa serpilmis bel yastiklari direk pozitif bir hissiyat yaratti bende. Leziz yiyeceklerin oldukca hizli servis edilmesiyle de "tekrar gelirim ben buraya..." dedirtti bana.

Gelelim neler yedik, hangilerini begendik kismina ... Misir ekmegi ve patlican salatasiyla giris yaptik, kalamar ve karides guvec ile devam ettik. Dogumgunu cocugunun istegi uzerine gelen, ustunde sarimsakli zeytinyagi gezdirilmis salatamizin yaninda balik servisi de yapildi. Balık böreği, balık mantısı, balık köftesi, balık kokoreç, balık dolması ve balık iskender gibi bir cok farkli ve ozel lezzet sunuluyormus burada ama biz tabii ki de, izgara cipura ve dilimlenmis palamuttan sasmadik. Hersey gercekten de cok taze ve lezzetliydi, ortamda cok temiz ve sempatik. Sandal Balik Evi tam 7 yildir Köybaşı Caddesi 143 numarada bulunuyormus, daha kolay bir tarif icin McDonalds'in karsisinda diyebiliriz (gerci McDonalds'in da kamule oldugunu soylemekte fayda var).

Yeniköy'e gelince (bilmeyenlere), kendisi Boğaziçi'nin Rumeli yakasında, Sarıyer İlçesi 'nde İstinye ve Tarabya arasında yer alan semt. İstanbul'un fethi sırasında harap bir semtken Osmanlılar tarafından 16. yy'da imar edilmiş 18. yy'dan beri de hep seçkin bir semt olmuş (wikipedia;). Bugunlerde, sahil kesimlerinde İstanbul'un seçkin ve zengin zümresinin yaşadığı, sahile inen yamaçlarda çeşitli sitelerin yanında eski evlerin yer aldığı, daha yukarıda yeni yapılan sitelerin olduğu bir yer. En çok tercih edilen yer ise Köybaşı caddesiymis, yani bizim balikcinin yeri;)

6 Kasım 2008 Perşembe

Mustafa



Ne kadar cok konustu insanlar bu film ustune; merak etmemek, gitmemek imkansiz bir hale geldi. Bende kalemine inancimin sonsuz oldugu Can Dundar'in bu filmine, ne idugu belirsiz önyargılarla dolup tasar bir sekilde gittim. E bir sekilde de gardimi almistim elbette. Suclamaya neden olabilecek her replik ya da gorsel girdiginde kendi icimde curutmeye hazirdim karsi tarafin tezlerini.

Film bittiginde bende de bir hayal kirikligi yok degildi ama kesinlikle diger insanlarin yasadiklari cinsten degil. Benim hayal kirikligim yanlis beklentiler icine girmis olmamdan dolayi, bir belgesel yerine bir film bekledigim icin oldu. Tamamen benden kaynaklanan bir durum. Filmi gorsellik ve icerik acisindan degerlendirecek olursam, iste bu gorsel kisim beni hayal kirikligina surukledi... Can Dundar'in kendi aciklamalarinda da belirttigi gibi, televizyon sahnesinden sinema perdesine gecis yapacaklari da belli olduktan sonra belgesele ihanet etmeden drama unsurlari eklemek ya da genc kusagin kolay izlemesini saglamak uzere animasyonlari zorlamak gibi islere giristiklerinden bahsediyor ama hep cok temkinli bir sekilde ilerlediklerinin altini surekli olarak ciziyor. Iste bende bu noktada bu kadar temkinli davranmalarinin filmi biraz tikanikliga surukledigini dusunuyorum. Fragmanlarda gosterilen Mustafa'nin Langaza’daki karga sahnesi ya da yurtsuzlugunu simgeleyen tepede cali cirpidan kendine ev kurdugu sahne gibi sahneler beni daha farkli, gorsel acidan daha yaratici bir belgeselimsi film beklemeye itmisti sanirim.

Gelelim icerik konusuna ... Acimasizca elestiri yapan insanlarin dusunmekten yoksun, yorumlamaktan yoksun, ezberci kisiler olarak goruyorum. Insanlarin sagda solda yaptiklari yorumlara bakip dehsete dusuyorum. Yok efendim 'Yalan yanlış bilgilerle tarihi saptırmalarla dolu film' demis kimisi, kimisi 'atatürk'ü aciz göstermeye çalışıyorlar' demis, yok alkolikmis, yok eksik ve hatalarindan bahsediliyormus, yeterince basarilarina yer verilmiyormus...

Can Dundar ne diyor? Ben Ataturk'u anlatmiyorum, Mustafa'yi anlatiyorum. Onun ne kadar buyuk ve basarili bir asker ve devlet adami oldugunu zaten biliyoruz. Tarih yazmayi basarmis, turlu zorluklari asmayi becermis Ataturk, bir robot degil ki... O da bir insan; onunda mutluluklari, sıkıntıları, korkulari, ihtiyaclari var; butun insanlar gibi. Insanlar bu filmin dogaustu bir varlik olarak bize anlatilan, belletilen, turlu dusunceleri ezberletilen Mustafa Kemal Ataturk olgusunu catirdatan bir yapim olarak goruyor. Halbuki onun da bir insan oldugunu bize hatirlattigi icin ben yanlis bulmuyorum.

Mustafa Kemal Ataturk'un de bir insan oldugunu anlatan basarili bir belgesel, evet. Ama aktarim bicimi olarak beklentilerimin altinda, sıkıcı bir yapim olmus diye dusunuyorum.

4 Kasım 2008 Salı

Mrl'in Suflesi



Yetenek avcisi Mrl, sonunda kendi yetenegini de kesfettigini ilan etti.
Uzun bir suredir, bizim kizlarla toplanmamistik. Mrl acayip guzel bir organizasyon yapti, hepimizi Yakacik'a cagirdi. Bizi catlayana kadar yedirdi, icirdi, eglendirdi;) Tamam artik yeter biz bittik derken, havanin kararmasi/isiklarin yanmasiyla renklenen manzara esliginde sufleler servise cikti. Damarlarimda akan kana cikolata karisti zannettim resmen, zaten kendisi de tarif uzerinde nasil oynadigini daha sonra itiraf etti. Hersey cok guzeldi. Ustelik sufle sonrasi fenalasanlara saglik hizmeti de saglandi;)