18 Kasım 2008 Salı

Sonbahar

Son zamanlarda havalar o kadar guzeldi ki,kis gelmek ne kelime, sonbahar bile gelemedi diyebilirdim bahcemizde sigla agacinin yapraklari sararip kizarmasa, pitir pitir dokulmese... Havalar yoksa soguyor mu demeden ben, bugun pencereden disari bakmadan giyinip cikinca resmen dimdizlak kaldim ortada. Meger atki, sapka, eldiven sezonu gelmis, benim haberim yokmus;)

Pazar gunu Zekeriyakoy yolu uzerinden Demircikoy'e gittik. Ormanin icinde yapraklarin her yeri kapladigi, pur dikkat olmani saglayan virajlar surekli kivrilirken araba kullanmaktan ne kadar keyif aldigimi hatirladim bu sonbahar gununde. Ve de dayimlara gitmenin her seyini sevdigimi farkettim; yolunu, somine basi muhabbetlerini, dayimin ozel soslarla marine ettigi etleri, tadi insanin damaginda kalan soslarini, toni yengenin tatlilarini...




Ve edi'yi, buddy'i, ludwig'i ve beethoven'i... yani kopeklerini, iguanalarini ve 10 yasindaki kedilerini..


Buddy

Ludwig

Beethoven

Yine her sey cok guzeldi, yine gecenin bir korune kadar kalkamadik yerimizden. Yalniz eski zamanlardan oldukca sessizdi tabi; herkes bir yerlere dagilmis durumda. Bu sefer ben Istanbul'a dondum ama Duru Seattle'da, Arman Edinburgh'da... Istanbul'da insan sevdikleriyle, akrabalariyla surekli gorusemiyor olsa da, aile toplantilarinda insanin gozleri orda olmayanlari ariyor, ozluyor. Ama yine de Toni yenge kim var, kim yok demeden yilin her doneminde evini her seferinde bir oncekinden daha ozenle kose bucak susluyor; Thanksgiving, Christmas, New Year, Easter, Halloween vs. icin, farketmiyor..


Bu da thanksgiving hindisi (by Jonice;)

Hiç yorum yok: