15 Ocak 2009 Perşembe

Vicky Cristina Barcelona



Vicky Cristina Barcelona; icinde ask, tutku, inkar, sorgulama ve kabullenme barindiran, başrollerini Rebecca Hall, Scarlett Johansson, Javier Bardem ve Penelope Cruz'un ustlendigi bir Woody Allen filmi. Bolcana ask, sanat ve sarap barindirdigi icin romantik mi desem, filmi izlerken surekli kendimi kikirdarken buldugum icin komedi mi desem bilemiyorum (romantik komedi demeye dilim varmiyor...) ama oldukca hos bir film oldugunu soyleyebilirim. Filmi izlerken gulmus olabilirim ama sinema salonundan icimde bir buruklukla ayrildigimi da eklemeden gecemeyecegim.

Kadin erkek iliskileri ve insanlik halleri uzerine olan filmde, Woody Allen izleyiciye filmin konusunda da oldugu gibi Barselona'ya bir kac ayligina turist olarak gelmis Amerikalilarin gezecegi yerlerde gezer gibi gezdiriyor bizi, la Rambla'da yurutuyor, Park Guell'den geciyor ve benim Barselona askimi deprestiriyor... Gecen sene Milano'nun lokasyonu dolayisiyla bir cok avrupa sehrine firsati bulunmustum ama hic birinden Barselona kadar etkilenmemistim. Havasindan midir suyundan mi, yoksa sehri donatmis Gaudi ve diger sanatcilarin eserlerinden, milano gibi dumduz bir sehir degilde, inisli cikisli bol yokuslu istanbul'a benzemesinden, daracik sokaklarindan, eski binalarindan, sokaklardaki muzisyenlerden, sarkicilardan, ne dedigi onemsiz;) ispanyolcanin bazi insanlara cok yakismasindan;) midir karar veremiyorum ama ben Barselona'ya gercekten bayildim. Neden ama neden ben bir senemi Barselona'da degil de, Milano'da harcadim diye de kendime sorarim...

Neyse, filmimize donecek olursak, icindeki karisik iliskilerden dolayi tahmin edilmesi zor gibi bir film gibi gozuksede, aslinda film boyunca olan neredeyse hic bir sey sasirtmadi beni. Sanirim yaratilan karakterlerin duygularinin karisiklikligi cok tanidik geldi bana. Hele bir sonu var ki, cok olagandi. Bende olsaydim, aynisi yapardim...

Asil begendigim kisimlara gelince, Maria Elena'nin askin surekli kalabilmesinin nasil mumkun olacagini ozetleyen cumlesi, Juan Antonio'nun sair babasinin siirlerini kitlelerle paylasmamasinin sebebi cok dogru ve anlamliydi. Amerikalilarin aliskanliklari,
takintilari ile cok guzel dalga gecilmis, iste o kisimlari beni baya bi guldurdu. Kulagina hos geldigi icin cince ogrendigini soyleyen Christina'nin soruldugun tek kelime edememesi bana benzetsem de, aslinda birbirindan cok farkli uc kadin karakterden elbette ki en cok kendimi Vicky'e yakin hissettim. Asktan ziyada duzgun bir adam oldugu icin uyum ve guven hissettigi ve dolayisiyle evlenmeyi dusundugu bir esi var ama Barselona kacamagi, hayattan ne istedigini bilmedigini farketmesine ve de aslinda kendini duzene uydurmak, daha fazla kafa yormamak ve yasayip gitmek yerine, ask ve ofkeyle ozgurce yasamayi tercih edecegini farkediyor. Bi de sevgili Javier var ki;), bir adam hem nasil bu kadar itici ama ayni zamanda cekici olabilir, kendisi bu filmde bunu kanitliyor.

Akdeniz tadindaki bu film, insani rahatlatiyor. Sanki onlar saraplari ictikce ben gevsedim, bir kac kadehten sonra nasil hissediyorsam, ayni oyle hissettim... Gevsemis, yuzumde surekli bir tebessum, aklimda Barselona'ya tez zamanda gitme fikriyle salondan ayrildim ve evet, ben artik sarap iciyorum;). Bide ispanyolca tekrar mi baslasam diyorum.

Hiç yorum yok: