Tasarim hayatimizin her tarafinda, hayatin temposu icinde sık sık unutuyoruz ama aslinda o surekli etrafimizda, elimizin altinda... Tasarimin estetigi var/zevksizi var, siradani var/orjinali var... yani bir tasarimin basarili ya da basarisiz olmak icin bir cok kalemi var ama ne olursa olsun bir cok tasarimciya gore tasarimin makbul olani; soru sorabilen, düşündürücü ve şaşırtıcı olabileni. En azindan goz onunde bulundurulmasi gereken hususlarin basinda bunlar geliyor. Gerci, bize temel tasarimda ogretilen, sanatcinin soru soran/yaratan, tasarimcinin ise sorulari cozen kisi oldugu seklindeydi ama olsun. Tasarimci gerektigi zaman cozum uretip, gerektiginde de soru sordurabilmeli, bazi konularda bilinc yaratmak icin elinden geleni ardina koymamali diye dusunuyorum.
Tasarimi hayatimizin her alaninda kullaniyoruz ve tuketiyoruz. Sonra bir gun ansizin (sonunda) birileri ortaya cikiyor ve bu tuketimi sorguluyor. Elbette ki onlar tasarim tuketiminin karsisinda olmadiklarini soyluyor ama elestirmeden edemiyorlar. Zaten isleyen bir sistem varken, yeni nesneler icat etmeye, yeni kullanim alanlari ve ifade alanlari yaratmaya gerek yok mu acaba diye bir dusunce ortaya atiyorlar. Onlar, Nuray Togay ve Aslihan Ozgen yani "Ya da Tasarim". Trendsetter'daki röportajlarinda, Turkiye ile ilgili olan bir tespitleri cok ilgimi cekti ve onlara katilmadan edemedim. Diyorlar ki, "Turkiye'deki yaygin tasarim anlayisi neden israrla bir tuketim toplumu yaratmaya hizmet eder bunu kavramak guctur. Her bir seyin yuz binlerce benzerini uretmekten ve almaktan ne bunaliyor ne de sıkılıyoruz cunku. Uyusturulmus gibiyiz." Gercekten de dusununce oyleyiz! En basitinden, kendimizi ifade etmeye en cok imkan buldugumuz genclik yillarimizda, genclerin kendilerini en kolay ifade yontemi olan kiyafetlerinde bile o zamanlarin tabiriyle "kizilay dagitmis" imaji veren tek tip giysiler, aksesuarlar ve ayakkabilar her yerdeydi, sanki uyusturulmuslar gibi. Tabi o zaman oyle dusunmuyorduk, sanki bedava dagitilmis ve herkes ustune giymis diye dalga geciyorduk;)
Neyse "Ya da Tasarim"a donecek olursam, onlar bu ulkede tasarim talep edilmiyor dusuncesine takilmadan, piyasa aliskanliklarinin disina cikilmasi gerektigini ve ancak tasarimcilar bu yolu acarlarsa, o zaman tuketicinin seceneklerinin coklugunu farketmesi ve sorgulamasi ile vizyonunun genisleyecegini dusunuyorlar. Onlar piyasa aliskanliklarinin disina cikmayi; standart kaliplarin, kliselerin ve ezberlerin karsisinda durmak olarak goruyor ve degismezlerle oynayip, kolayciliktan kaciyor, aliskanliklarimizi bir nevi hice sayiyorlar. Ustunde oynamaya karar verdikleri ilk tasarim urunu, gunluk hayatimizin vazgecilmezi defterler. "Neden bir defter sadece duz, cizgili ya da karelidir?" diye soruyor ve kendi deyimleri ile ciddiyet ve kaliplara karsi cikarak sacmalama haklarini kullaniyorlar. Ortaya cikan sonuc kareli defter ya da kareli defter, cizgili defter ya da cizgili defter... Yani aslinda soylemek istedikleri defter var, defter var. Neden defter diyince hep ayni sey aklimiza gelmek zorunda... Fikir cok guzel, kesinlikle katiliyorum ve yeni tasarimlarin pesine dusmeyi onayliyorum, beni oldukca heyecanlandiriyor bu durum ama defter ustunde yapmis olduklari degisimi de oldukca ucuk bulmadan edemiyorum. Cunku yaptiklari degisim, defterin kullanim seklini zorlastiriyor, islevsizlestiriyor. Bunu sadece anonim bir nesne olarak dusundugumuzde sorun yok ama kliseleri bozma esnasinda bu kadar onemli bir tasarim nesnesinin kullanim amacindan saptirilacak sekilde degistirilmesi ne kadar dogru, bilmiyorum.
Ya da Tasarım, Beyaz Seri
Yani aslinda konu, endüstri ürünleri tasarımı olunca yenilikleri, gelistirme calismalarini destekliyorum ama ezber bozarken islevini korumak ya da yenisini eklemek yerine bozmak dusuncesine anlam vermiyorum. Bugun yeni buldugum ve olcukca iyi isleri oldugunu dusundugum bir tasarim studyosundan da ornek vereyim de, tam olsun;)
Fulguro, SYR–UP
Prototype glass
Water is never as beautifull as when it has been coloured and flavoured by all kinds of fruit syrups.
This set, made out of moulded-inflated glass, is based on the idea that people usually have trouble finding the adequat quantity of syrup they should mix with their glass of water to make it taste good.
By sloping like a Pisa tower, the glasses and carafe have an angle on the bottom. When the syrup has reached the top of the slope, users can then fill up the container with water.
The slope generates a graphical way to check the syrup level.
FROM NOW ON, YOUR SYRUP WILL ALWAYS BE SWEET ENOUGH!
Glasses: 3 dl. and 5 dl.
Carafe: 1,5 liter
Bardagin dibinin acili olmasi sadece estetik bir unsur olarak gelistirilmemis. Bir mantigi var bu degisikligin ve de insanin gercekten icine sinen bir tasarim olmasini sagliyor bu yenilik.
Fulguro, LA MAIN A LA PATE
Designing bread
Workshop with the industrial design class at écal.
Exhibited in St-Etienne's design biennal.
Won the price of best school presentation
A baker of St-Etienne produced a serie of 200 of our parisian bread.
Participants: Isabelle Schwager, Abdelaziz Bousetta, Cédric Decroux, Yves Fidalgo, Cédric Fontana, Axel Jaccard, Philippe Michelot, Mohammed Nadini.
PARISAN BREAD
FONDUE BREAD
Gunde uc ogun yemek yedigimiz ve masamizdan ekmegi eksik etmeyen bir toplum oldugumuz asikar. Peki ekmege yogrulduktan sonra farkli bir form ile firina verseydi firincilar, sasirmaz miydik? Belki ustunde dusunulse, tuketimde bir kolayliga vesile olacak eglenceli ve dusundurucu bir degisim yaratilamaz mi, ayni fondu ekmeginde oldugu gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder