16 Ekim 2010 Cumartesi

Pire-Atina

Bazı arkadaşlar Atina'yı pek sevse de, kabul ediyorum, ben sevemiyorum. İster önyargı densin, ister deneyimlerimden çıkarım, onları bize karşı önyargılı buluyorum ve soğuk ve ... Neyse, gemimiz Pire'ye yanaşınca gemide oturacak değiliz ya, indik bizde. Atina merkeze inmeyi aklımızdan geçirmediğimizden, önce taksicilerin sözle saldırısına ve el kol hareketlerine maruz kaldık. Yürüyerek limandan çıktık.


Ufak bir tren turu aldık, Pire'yi kolaçan ettik. Her yerin kapalı olduğunu gördük, diğer bir limana yürüdük. Ordan da kendimizi denize attık. Dondurmalı frappe, limonata gibi bir deniz, rahat mı rahat şezlonglar olmasaydı napardık bilmiyorum 40 derecenin altında... Hızlı bir kıyafet değişimi sonrasında, güne Turco Limano'da (Micro Limano) deniz mahsulleri ile devam ettik. Kapıdaki inatçı garsonlardan biri diğerlerinden daha inatçı çıkınca, bizi kaptı. O kadar çok yedik ki, 24 saat beni idare eder sandım. Meğer bu sadece ara öğünmüş.


Günün devamında Atina Plaka'ya gidilecekmiş, önce bir kafede tatlı, üstüne bir tavernada balık-ouzo yapılacakmış...


Plaka keyifliydi, zaten bizim oralardan pek farklı değildi. O kadar çok şey tanıdık geldi ki...

Tanıdık suratlar

Tanıdık dükkanlar

Pek tanıdık olmayan, ama hemen kendini sevdiren grafitiler...

Bir tek Plaka sokaklarındaki Boterolar, burda bunların ne işi var dedirtti. Satıcı Botero'dan özel izinle, tablolarını çoğalttığını iddia etti, biz de inandık:)

Hiç yorum yok: