
İki haftadır Sütiş'e gidiyor olmamız bir tesadüf değil elbet... Enrico ve Dilette'ya menü de ne var ne yok göstericez diye, yumurta çeşitlerinden pastırma ve sucuğa, bal-kaymaktan çeşit çeşit peynire ne varsa sipariş ettik. İtalya'nın kruvasan-kahve kahvaltısına karşı bizim zengin kahvaltımızı tanıtalım derken, o öğün net kilo aldım. Yemeğe fazla kaptırınca, hamama şahsen geç kaldım ve üzülerek ayrıldım gruptan. Enrico'ya Ali Usta'nın yerini tarif ettim ve akşam buluştuğumda Enrico'nun yeni kamerasına hayran kaldım. Enrico bir daha İstanbul'a geldiğinde balık tutmaya çıkmak için sözleşmelerine ise hiç şaşırmadım:)

Vejetaryan bir insanı 'Canım Ciğerim'e de götürdükten sonra, son bir tatlı zirvesi yapalım dedik. Baklava ve tulumba yemekten kendini şaşırmış çiftle önce J'adore'a, uzun bir bekleyişten sonra da İnci'ye gittik. Önünden her geçtiğimde kapalı gördüğüm için, açık olduğunu görünce direk içeri daldım. Mekandan, çalışanlara, profiterolden pastalarına her şey mi nostaljik olur bir mekanda? Bayıldım. Enrico ile Diletta da bayıldılar. Tatlı yedik, tatlı sonlandırdık geceyi, tatillerini. Pek yakında geri geleceklerinden ise adım gibi eminim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder