8 Ağustos 2011 Pazartesi

Happiness=Keep Busy



Son zamanlarda çok sükse yapan kurabiye ve muffin tariflerim, mutfakla hiç alakası olmayan bir çok arkadaşımı mutfağa soktu sanıyorum. Dayımdam mail yoluyla aldığım yengemin tariflerini, yakın arkadaşlarıma mail yoluyla iletmekten, ölçü kaplarını ve muffin tepsilerini almalarına önayak olmaktan, tarifleri hayata geçirip sevdiklerini mutlu ettiklerini duymaktan inanılmaz keyif alıyorum.

Aslında kendim yaparken de aynı şeyi düşünüyorum hep. Keki, kurabiyeyi kimin için hazırlıyorsam, onun yediğinde hissedeceklerini düşünüyorum. Kendime değil de, başkaları için bir şeyler hazırlamaktan keyif alıyorum. Bu sürecin sonunda da karşılık beklemediğimi sanıyordum... Halbuki bekliyormuşum! Neyse bu başlı başına ayrı bir konu. Hatta bir ara hayatımı ele geçirmiş ana gündem maddem ama bazen boşvermek en doğrusu, boşvermek ve hayatın detaylarıyla meşgul olmak, detaylarda kaybolmak... Ne de olsa mutluluk, detaylarda kaybolmakta gizli, benim ve bir çok kişi bu böyle...

Bu yaz bir çok pazartesi günü yaptığım gibi, İpek ile Eminönü yoluna düştük. Aklına koyduğunu, yapılacaklar listesine yazan ve onu hayata geçirmek için hiç zaman kaybetmeyen canım arkadaşımla konsantre vanilya ve ölçü kaplarından almak için Fermo'ya gittik. Değişik değişik kek kalıpları, süsleme malzemeleri arasında kararsızlık yaşadık ama İpek'in evladiyelik olarak nitelendirdiği kaplardan aldık sonunda, Ankada'da keyifle kullanacağından emin olduğum birbirinden güzel malzemeler.

Fermo'dan sonra, Mısır Çarşısı'na doğru yürüyüp, Kurukahveci Mehmet Efendi'nin kokusu ile hipnotize olduk. Türk kahvesi ile pek aram olmamasına rağmen, sıraya girip içeride hızla poşetlere doldurulan taze kahveden almadan duramadık.



Kurukahveci'den sonra, dükkanın hemen arka köşesindeki doğal taşlara daldık. Dışardan bakınca içerdeki cevheri keşfedemeyeceğiniz, gizli bir cennet gibi bu dükkan. Eminönü tarafına geçtiğimde, mutlaka uğrayacağım bir yer! Yeri kolay, fiyatları uygun, taşları mükemmel... Adını paylaşmak istiyorum ama hatırlayamıyorum. Böylesi bazen daha çok hoşuma gidiyor. Ben yerini biliyorum ve gittiğimde elimle koymuş gibi buluyorum ya, bana yetiyor:)

Mısır Çarşısı'nın içinden geçerken, dükkan çalışanlarının ingilizce ve fransızca laf atmalarını üstümüze alınmadan, kudüs hurmalarımızın tadını çıkardık. Bir sonraki durağımız Hayyam Pasajı oldu. Paraflaşlarım için haftalardır almayı ertelediğim ampulleri sonunda aldıktan sonra, Ali Usta'ya bi selam vermeden pasajdan çıkmak içime sinmedi. Ali Usta'nın vitrin camından içeri bakıp el sallayarak kaçmanın da mümkün olmadığını biliyorum... 3 m2 dükkanına girip, 2 saat oturduk, keyifle... 2 saatin sonunda da; içtiğimiz sayısız çay, İpek'in hiç planda yokken satın aldığı '77 model yeni Minoltası, ustanın kardeşim Görkem'e hediye ettiği Agfa Click II ve keyifli sohbeti ile zevkten 4 köşe olarak dükkandan ayrıldık.



Sirkeci'de bulunan matbaama da uğrayıp, tasarımını yaptığım kartvizitleri teslim aldıktan sonra, bi taksiye atladık ve Levent tarafına geçtik. Yeni oyuncağı ile delicesine oynamak isteyen, 36 fotoğraf karesinin abartısız yarısından fazlasını, taksinin içinde, benim fotoğraflarımı çekerek kullandı İpek. Fotoğraf çektirmekten çok, çekmeyi seven bir insan olduğumdan önce biraz yadırgadım ama İpek'in abartısız sürekli gülen gözleri yetti bana. Fotoğraflar basılınca, karelerin birbirinden güzel çıkması, analog makinelere olan inancımızı tazeledi. Renklerin, ışığın güzelliği İpek'in miniğine aşık etti bizi.

taksi hatırası - photo by ipek



1 yorum:

MaceraperesT dedi ki...

o taşçının adı sanırım ali baba idi..ben de epey bir alışveriş yapmıştım oradan. dediğin gibi hem ucuz hem de çok güzel.