26 Aralık 2009 Cumartesi
Rüzgarın Götürdüğü Yerler
Ne zaman Rumeli Hisarı'ndan geçsem, sahilde dizilmiş kafeler dikkatimi çekerdi. Evimin hemen karşı kıyısında, yolların boş olduğu pazar sabahları ulaşması arabayla sadece 10 dakika olan bu güzellikten neden bu kadar uzun zaman kendimi mahrum bırakmışım bilemiyorum. Bu cumartesi, Damla ile buluşup bu keyfin tadına çıkarmaya karar verdik ve Lokma'da buluşmak için sözleştik. Kafelerin hepsi birbirinden güzel ama Lokma başka bi güzeldi. Oldukça klasik kahvaltımızı, burnumuzun dibinde olmasına rağmen hiç karşımıza alamadığımız güzeller güzeli boğaza karşı ettik. Mekan oldukça kalabalık olmasına rağmen, iki kişi olduğumuz için kenarda bir masa bulabildik. Meğer buraya gelmeden önce rezervasyon yaptırmak gerekirmiş, bunu da öğrendik.
Lokma
Adres: Yahya Kemal Cad. No:18 Rumelihisarı
Tel:0212 265 71 71
Kahvaltı sonrası kendimizi sahil kenarına bıraktık. Uzun uzun yürüdük, balık tutanları seyrettik, galetacı amcadan halka galeta ve içi pembe şekerli üstü çikolata çizgili yuvarlak kurabiyelerden aldık, aynı eski günlerde olduğu gibi. Eskiden, her ihtiyacımızı dev market zincirlerinden karşılamazken, Erenköy'deki mahallemizin köşesindeki fırından alırdık tatlı ve tuzlularımızı. O zaman markete araba ile de gitmemiz gerekmezdi, ahh ah... Hisarın hemen önündeki bir bankta oturup, galetacı amcayı arkadan uzun uzun seyrettikten sonra (biz galetaları alıp parayı ödedikten sonra, kafası baya karışmış gözüküyordu elindeki bozuk paralarla), keyif yaptık, muhabbet ettik. Yine gelelim bu sahile, o sefer başka bir kafeyi deneyelim, yürüyüşe gelelim hatta koşalım düşünceleri ile ayrıldık Hisar'dan.
Damla'dan ayrıldıktan sonra, saat 5'e kadar nasıl oyalanacağımı düşünürken Kent ile konuştum ve ani bir buluşma kararı aldık. Aslında onun bir planı varmış, ben oraya ek oldum. Rumeli Hisarı'ndan sonra ikinci destinasyonum Beşiktaş Semt Pazarı. Yazdan beri hiç pazara gitmediğimi farkedince pazar fikri iyice hoşuma gitti. Park yeri bulma sıkıntısı dışında çok eğlenceliydi. Yiyecek bölümünü önce pas geçip, üst kattaki kıyafet bölümüne aktık. Ne zevkli yerler pazarlar, rengarenk ve capcanlı. Kalabalıktan daralmaya başlayıncaya kadar dolandık. Kıyafetlerimizin üstüne giyindik soyunduk (aslında bunu sadece ben yaptım, Kent göz kararına güvendi) ve aradığını bulunca kendimizi dışarı attık. Pazar çıkışı, hemen caddenin karşı tarafındaki Cake House'da soluklanmaya karar verdik. Mekandaki süslemeler, şekerlemeli detaylar çok güzeldi ama tadlar çok ahım şahım değildi bana göre. Uzunca bir süre içinde ne olduğunu keşfedemediğim çay da karanfilli çıkınca resmen yıkıldım.
Pazar sonrası yolum önce Mecidiyeköy'e, ordan da Galata'ya düştü. Sabahtan beri sokaklarda olmanın verdiği hız ile eve dönme fikri hiç hoşuma gitmemişti ki, Galatasaray dolaylarındaki Pur ile buluşma fikri beni zevkten dört köşe yaptı diyebilirim. Galata'dan baya alakasız oldu ama üşenmedik, kalktık ve İstinye'deki Masa'ya gittik. Bütün gün ordan oraya dolanmanın verdiği tatlı huzur ile pizzamızı ve salatamızı paylaştık, şaraplarımızı yudumladık. Rüzgarın götürdüğü her yere gittiğim güne güzel bir kapanış oldu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
bi de "Ne sosyali bee! Gitmiyorum hiçbir yere...Gezmiyorum ben öyle!" der birileri...rüzgarın bol olsun Köstemim... :D arada bir şöyle Anadolu yakasının dağlarına doğru üflet ki, o dağdakiler Avrupa yakasının kıyılarına konuversinler tez vakitte...
Yorum Gönder