21 Mayıs 2011 Cumartesi

Tatil gibisi var mı?

Bence yok... Tatil, istediğin saatte kalkmak, ipini koparmış gibi gezmek, rejimmiş, göbekmiş, kiloymuş düşünmeden yemek içmek, yazsa suya batmak, kışsa dağa çıkmak, her daim dere tepe düz gitmek, yürümek yürümek yürümek, canın istediğinde devrilmek, şekerleme yapmak, gözlerini dinlendirir gibi yapmak, sızıp kalmak, uyandığında yeniden doğmuş gibi hissetmek benim için ve elbette bütün bunlar için hiçbir pişmanlık duymamak, sorumluluklarını ertelediğini düşünmemek...



Bodrum'a gittik geçen haftasonu. Yapılacaklar listesi yapmadık bu sefer, zaten zihinlerimize kazınmış mekanlar, lezzetler mevcuttu. Serin İstanbul sabahına aldırmadan, pembe ve beyaz pantolanlarımızı geçirdik üzerimize ve havalimanının yolunu tuttuk. 6:30 uçağının erken oluşu uykumuzdan çalarken, kahvaltımızı Bodrum'un neresine yapsak düşüncesi bizi bi şekilde uyanık tuttu. Uçaktan indiğimiz gibi, araba kiralayıp yola düştük, H. Zahra ile. A. Sicimoğlu ve S. Erener de eşlik etti bize yolculuğumuz boyunca.



İlk gün Bodrum merkeze inelim dedik. Marinanın arkasında parkedip, arka sokaklarda dolanalım, Neyzen Tevfik boyunca yürüyelim, Halikarnas Balıkçısı'nı kalenin önünde ziyaret edip çarşıya dalalım istedik. Yeniden düzenlemiş kaldırımlar, rengarenk çiçekler ile Bodrum mayısta pek bi tatlıydı. Tatil modunun zirvesine ise, çarşıdan aldığımız şapkalarımızla çıktık.



Penguen'in önüne kadar sudan yürüdük, durduğumuz noktada da çöktük. Devamında Şirin'de sebzeli döner yiyip, marinada kahve keyfi yaptık. Eve gitmeye mecalimiz olmayınca, güneşi marinadan batırıp, meyhaneler sokağındaki Trata'da aldık soluğu. Yaban Tv'de 'Kendi avını kendin üret' gibi enteresan bi program ve rakı eşliğinde mezeye doyup, balığı zoraki yedik her zamanki gibi.

Ertesi gün, Bodrum'da uyanmanın mutluluğu ile yastık yorgan salona taşındım ve manzaraya karşı oturup huzur buldum. İstanbul'da apartmanlar arasında sıkıştığım, karanlıkta otura otura içimi kararttığım günlerin acısını çıkarırcasına ferahlığın tadını çıkardım. Kahvaltı için nereye gidelim sorusunun cevabı, o gün ve tatilin geri kalan her günü aynı oldu. Bizim balkondan şaşmamak ortak karardı. Kahvaltı sonrası yazın bile sakin olan Küdür'e gidelim dedik.



Bomboş bir koy ve iskele karşıladı bizi. Hep yazları gidildiği için kimsenin bilmediği, yemyeşil Bodrum'un keyfini çıkardık Küdür'de. Öğlen yemeğimizi Kavaklı Köfteci'de yedik, her zamanki gibi leziz ekmekleri eşliğinde.



Arabamız var ya, kim tutar bizi... Yalıkavak'tan Gümüşlük'e geçtik. Tavşan adasına yürümeyi kafaya koyunca, şortlarımızı sıvayıp kaygan taşlara aldırmadan ilerledik 'arkeolojik kazı alanıdır' yazısına kadar. Cadı'nın karman çorman dükkanında kaybolduk.



Mandalin'den domates, biber ve zeytinli poğaçalarımızı alıp, 2 dk.lık araba yolunda yedik. Günbatımı Limon'dan bir başka dediler diye, Limon böreği ve leziz çilekler ile güneşi batırdık.





Gökçebel'de kıyafet değişimi yaptıktan sonra, Abe Üsen'de metreyle adana siparişi verdik. Babamın doğumgününü üstünde mumlar olan karpuz tabağıyla kutladık.



O kadar gezdik dolaştık ve tatil bitti mi? Hayır:) Bazıları şortla gezmemize bile şaşırdı ama biz denize bile girdik. Girdik ve uçağa 3 kalana kadar çıkmadık...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Velosipet



Aynı eski günledeki gibi 2. orta sokakta buluştuk Tuba ile. Pembe ağacın hemen orda. Artık ne o 2. orta'da, ne ben Ethem Efendi'de... Sanki mekanlar demişmiş ama biz aynı kalmışız. 10 küsür sene geçmiş paten kaymak için buluştuğumuz günlerin üstünden. Zaman hızlı mı geçiyor ne?!

Uzun zamandır konuşulan sahil programını hayata geçirmek için 1 Mayıs pazarı biçilmiş kaftan gibi gözükünce, bir iki telefon görüşmesi ve Ayhan'ın bisikletleri elden geçirmesi yetti ve bıraktık kendimizi Necmi Ökten'i takiben Çam Fıstığı'ndan aşağı. O nasıl bir hafiflik, eski mahallenden bisiklet ile geçmek ne güzellik derken, Bağdat'ı keserek sahile devam ettik. Kalabalık çevremizi bir kere sardıktan sonra, bir daha hiç azalmadı, hatta tam tersine hızla arttı. Grubumuz tamamlandıktan sonra, ver elini Caddebostan, Suadiye, Bostancı... Ver elini onlarca köpek, paten, bisiklet, her 3 metrede mangal keyfi yapan gruplar ve niceleri... Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadık, Maltepe'de mola verdik. Hava o kadar güzeldi ki, limonata kıvamında desem yeridir, ne demekse:)



Güzel bi pazardı, yemek üstü çimlerdeki çay keyfimiz bitmek üzereyken, tam zamanında hava atıştırmaya başladı. Çam Fıstığı'ndan dönüş beklediğimden kolaydı. Bu arada aklıma 'velosipet ile bir cevelan' geldi:)

..ki zekanın yarattığı güzelliktir
Çevik, uyumlu ve kaprissizdir.
Hızlılıkta saba rüzgarını kıskandırır,
Herkesin bildiği kural,
Eğer benzeri olsaydı,
Ona sürat katarı denirdi.
Ama onda yine büyük fark var,
Onda çok 'siklet' var...

İbnülcemal Ahmet Tevfik
Velosipet ile Bir Cevelan s.102