25 Eylül 2010 Cumartesi

Fasulye üzerine

Fasulyeyi severim, özellikle de zeytinyağlı olanını! Zaten fasulye deyince, aklıma bir tek o gelirdi normalde. Oturup bir tencere yesem, bana mısın demezdi bünyem. Tabağın, tencerenin yanında parmaklarımı yesem ruhum duymaz mesela. Ne zaman uzun yola gitsem, eve döndüğümde, evde annemlerin dışında zeytinyağlı fasülyenin de beni beklediğini bilirim. Sofradakilerden uzak olduğumda, en çok onu özlerim. Sonuç olarak, zeytinyağlı fasulyenin hastasıyım ama sadete gelmek gerekirse, bu yazının konusu o değil. Bu yazı kuru fasulye hakkında. Hatta fasulye değil, Fasuli. Fasuli'nin deyişiyle 'Milli yemeğimiz kuru fasulyeye uluslararası bir nitelik kazandırmaya çalışan Fasuli!';)



Haftanın 6 günü, sabahtan akşama kadar Galata'da zaman geçiren biri olarak, burnumuzun dibindeki Tophane semalarına en son ne zaman indiğimi hatırlamıyorum bile. Nargile ile uzaktan yakından alakam olmayınca, merak edip burnumu sokma ihtiyacı duymamam da gayet normal gözüküyordu bana. Günün birinde, Dlm ile arkadaşları, bizi Fasuli'ye davet etti de burnumuzun ucunu gördük. Bundan böyle Tophane'ye uğramak için bir sebebimiz var, hatta 3; Fasuli Fasulye, tereyağlı pilav ve turşu! Ne de olsa, sokakta hamburger, pizza, dürüm yemekten bunalan bünyelerimize arada değişiklik gerek.

1 yorum:

Jane Jones dedi ki...

mıhlaması, karalahana sarması da ayrı güzel ama kuru fasulye böyle ağızda dağılıyor ya... şiir gibi!