11 Temmuz 2012 Çarşamba

Bozcaada

Burnunun ucunda olmasına rağmen hep istediğin ama bir türlü gidimediğin bir destinasyon söyle deseniz Bozcaada derdim. Adalara karşı bir sempatim ezelden beri var zaten. Sadece erkek arkadaşımla gitmeliyim diyerek kızlarla gitmeyi reddettiğim romantik Santorini'ye, ailemle gitmiş olmanın verdiği hayal kırıklığından sonra, Bozcaada konusunda şeytanın bacağını kırdım, bunca zaman neden başkalarıyla gitmediğimi anladım. Beklediğime de değdi!



Taktık bisikletlerimizi arabanın arkasına, düştük gecenin 2'sinde yollara. Sabaha karşı yola çıkıp, direksiyonu güvenli ellere teslim edince Geyikli'ye varış beklediğimden kolay oldu. Sarı- kuru bir ada görünce şaşırdık önce. Uzun bir süre çay bahçesinde dinlendik ve biz inanamamamıza rağmen binebileceğimiz iddia edilen feribota sondan ikinci araba olarak bindik.


Adaya ayak basmamızla, pansiyonu bulma anımız arasındaki kısa zaman dilimi adanın aslında ne kadar küçük olduğu konusunda tiyo verir nitelikteymiş...


Pansiyonumuz Dafne'yi bulmamızla mavi kapısından geçip kendisini sevdik, pansion sahibi Savaş ve köpeği Elvis ile tanışıp, odamıza yerleştik. Adayı uzaktan gördüğümüz andan beri renksiz bulan ben, Dafne'nin bahçesini görünce huzura kavuştum. Küçük ama sıcak bir yer olarak, pembe zakkum ağacı ve üstündeki mavi kağıt feneri, rahat koltuğu ve rengarenk minderleri ile terası, liman manzaralı üst kat odaları, bağlıyken kuzu gibi masum, tasması çözülünce heyecandan çıldıran ve üstüne zıplayıp seni baştan aşağı yalayan Elvis'i ile Dafne'yi çok sevdim. --- Dafne Pansiyon (Savaş Ulaş Şahin) - 0 507 486 00 68


Sonra hemen olmasa da, aldık haritamızı elimize, çıktık Bozcaada yollarına. Ufacık bir yermiş zaten ama kendi aracımızla koy koy gezmek büyük keyifti bu adada. İstediğimiz yerde durduk, kimselerin olmadığı yerlerde denize girdik. Ayazma ve Akvuryum'dan eksik kalmadık ama insanların 'Bozcaada'ya gidince, yapmadan gelmeyin' dediği şeylerden 'farkında olmadan' uzak kaldık. Soğuk suyun, sıcak kumun, lokum gibi havanın tadını çıkardık. Bisiklet turumuzu ancak adanın merkezinde yaptık.


Rüzgar türbinlerini bir süre uzaktan gördükten sonra, yakınlarına gitmeye karar verdik. Çılgınlar gibi günbatımı eşliğinde şarap içmeye hazırlanan inanlara inat, son dakikada devasa boyuttaki rüzgar güllerinin dibine vardık. Salına salına adanın ucuna doğru yürüdük.


Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun diyeceğim ama bilmeyenlerle paylaşmamak olmaz... Adaya özgü gelincik şerbetinin tadına bakmadan, akşam üstü çay keyfi yaparken Eski Kahve'nin küçük bademli kurabiyelerinden yemeden Bozcaada seyahati eksik kalırdı diye düşünüyorum. Sabah kalktığında Çınaraltı'nda çay eşliğinde yemek üzere adanın tek ve süper fırını Çiçek Fırın'dan açma, simit almak, öğlenlerden birinde Sadece Köfteci'nin leziz köftesinden yemek, kalabalıkların yaptığı uğultudan sadece bir iki sokak uzaklaşarak kafanızı dinleyerek rakı meze keyfi yapmak için Kapı 14 Restoran'a gitmek ayrıca tavsiye edilir. 3 gün boyunca adada şarap içmeseniz bile, son dakikada adadan alınan şarapla Bozcaada keyfi evde de sürdürülebilir.

Bozcaada, kısacık ama dolu dolu bir tatil için mükemmel.