27 Ağustos 2008 Çarşamba

Le Kabbak



Le Kabbak, Halikarnas Kabakcisi olarak geciyor ve doğal olanı, unutulan tadları, eskide kalanları hayata yakın tutmak adina su kabaklarindan sahaserler yaratiyor. Ilk defa Gümüşlük koyundaki Mimoza'da kabaktan yapilmis bu lambalarla tanistiktan sonra, koyun cikisinda dukkanlarini gordum ve bu kadar minik bir dukkana sigdirdiklar el emegi goz nuru lambalar da, diger alakasiz ivirzivir da hosuma gitti ama hangisini aliyim bir turlu karar veremedim... Sanirim hepsinden cok hosuma giden, bu urunlerin eglenceli isimleri oldu... Mesela; koca bulduran, koca baglayan, ruzgar çanı, ugur çanı, gelin susturan, araba aldiran, kaynana kaciran gibi cesitler mevcut...


Gelin Susturan Nazarlik


Araba Aldiran Nazarlik


41 kere Masallah

Mimoza Balik Restorani


fotograf: Ender Cakici, http://dreambodrum.blogspot.com

Dun gece bir davet uzerine Gumusluk Koyundaydik. Arabamizi parkettikten sonra sahile inip saga donduk ve Antik Myndos şehrinin limanı olan taş iskelenin hemen yanıbaşında, koyun en sonundaki Mimoza'ya yuruduk. Dipdibe dizilmis balik restoranlarindan bagimsiz bir sekilde en sona, deniz kenarina kurulmus bu yer digerlerinden cok farkliydi. En basta basit ama zevkli dekorasyonu, daha dogrusu salas havasini sevdim. Suyun icindeki renkli lambalarla suslenmis agaclari, renkli isiklarinin sudaki yansimalari ve tabii ki de once servis edilen mezeleri (sonunda kabak cicegi dolmama kavusabildim:) ve son numara levrek ve dulger baligi... Her sey gayet guzeldi. Havada hafif bir esinti, gecenin gec saatlerine kadar kumlarin ustundeki masamizda gecenin tadini cikardik. Meyve tabagi, ev yapimi baklavalar ve agzina kadar ciceklerle donatilmis cikolatalarla suslenmis bir tepside servis edilen turk kahvelerimizle geceyi noktaladik.

26 Ağustos 2008 Salı

Arşipel Balık Restoranı


Annemle babamin 26. evlilik yildonumleri dolayisiyla, Bitez Aktur'un icindeki Arşipel'deydik dun aksam. Eski bir bodrum evinin etrafina kurulmus restoranin terasinda, deniz kenarinda ve iskelesinde masalari var. Iskele iyi hos ama romantik mum isigi altinda oturanlar sanki yediklerini goremiyorlar gibime geldiginden, terasa gectik. Fume ve cig balik tabaklariyla meshur olmasina ragmen, babam bu gece annemle benim hatirim icin onlardan uzak durdu:). Onun yerine izgara kalamar, ahtapot salatasi, tabii ki de borulce, kurutulmus domates ve beyaz peynir, kavun ve salata cesitleri arasinda bir miktar yuzdukten sonra birlikte, catlama kivamina gelmistim ki, baligimiz geldi, sinarit... Belki benim cahilligimden olucak ilk defa duydum adini. (Bu yasima geldim hala baliklari birbirinden ayiramiyorum, bir ara bu konuya egilip kendimi gelistirmem lazim:) Hersey gayet guzeldi sonuc olarak. Garsonlar, komiler biraz komikti o kadar. Cok profesyonel gecinip sadece SuAda ve Bodrum'da yerimiz var diyen bir yer icin, biraz sakar ya da heyecanlilar miydi desem bilemiyorum. Neyse acemi hallerini heyecanli olmalarina bagliyorum.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Persepolis



2007 cannes film festivali'nde jüri özel ödülü'nü kazanmış bir film, Persepolis. 70 sonrasi Iran'i, Iranli bir kizin gozunden, kalbinden, hafizasindan aktaran belgeselimsi bir animasyon. Olaylarin trajikliginden midir, yoksa kurgu degil de gercek oldugundan mi (Marjane Satrapi'nin otobiyografisidir nitekim) karar veremiyorum ama icimi fena yapti kendisi.

Din, devrim, savaş gibi konulari, çizgi roman ve animasyonla anlatmak oldukca farkli ve basarili bir yaklasim olmus bence. Gorselleri tamamen bir butunluk icinde gormesem de, beni rahatsiz etmediler, hatta siyah-beyaz yalin cizgileri beni yapima daha da cok cekti diyebilirim. Animasyon olmasaydi bu kadar etkileyici olur muydu bilemiyorum, onunda daha farkli artilari olurdu heralde...

Gelelim zihnimden gitmeyenlere... Kuvette sarap icin uzum ezen kadina, sevgili tarafindan aldatilan kizin olaylari aniden farkli algilamaya baslamasina, buyukannenin ogutlerine vb. daha bir cok ayrintiya bayildim. Ama beni cildirtan ayrintilar daha coktu dogal olarak. Hastanenin basina gecen adama, sokaklardaki ahlak zabitalarina, kara carsafin ozgurluklerinin bir simgesi oldugunu savunan hocaya cildirdim mesela Sinirlerimi yerinden oynatmayi basardi sonuc olarak, olmasi gerektigi gibi. Yoksa bizde bu cizgi de agir agir ( yoksa hizli mi desem?) ilerliyoruz demek istemiyorum, ama bazi ayrintilar ole tanidik cagrisimlar yapiyor ki, insan dusunmeden, uzulmeden edemiyor. Yillar gectikce, zaman ilerledikce biz neden geri gidiyoruz? Geriye gitmeyi savunanlari bu ulke, bu insanlar nasil destekliyor? Insanlarin cahilliginden ve tabii ki de en basta zaaflarindan goz goregore bu adiler nasil yararlaniyor, insanlarin gozlerinin icine bakarak piskincene yalan soylemekten gocunmuyor...

Hic bir seyin siyah ya da beyaz olmadigini, arada grilerinden de oldugunu biliyorum, dolayisiyla aktarilanlarin hem bu filmde, hem gercek hayatta bazilarinin abartildigini dusunenleri de anliyorum ama ayrintilar o kadar guclu, o kadar carpici ki... Insan basina gelmesinden korkuyor filmdeki gerceklerin ama yine de bir sey yapamiyor, yapmiyor. Kendi basina gelmeden, isin trajikligini farketmediginden harekete gecmiyor, zaten sonrada her sey icin gec olacak, ati alan uskudar'i gececek...

...

Evde oturmak hic bana gore degilmis. Bodrum'da oldugum icin herkes beni tatilde saniyor ama ben oyle hissetmiyorum. Tamamen ev kizi moduna girdim. Etrafi toparla, yiyecekleri hazirla, sonra etrafi bi daha toparla, toparla.. Ne de olsa santiyenin icinde yasiyoruz ya. Etrafta surekli dolanan calisanlar, surekli dillerinde bitmek bilmeyen problemler, mizmizlanmalar... Ne zaman televizyonu aciyorum, sakayla karisik 'ohh hayat sana guzel..' nidalari basimda. Surekli ne is yapsam ki sorusu kafamda. 2 ileri 3 geri, 3 ileri 2 geri ayni yerde sayip duruyorum. Kafami hic ama hic toparlayamiyorum. Sanirim burda, her kafadan bir ses cikarken yapmam gerekeni yapamiyorum. Ne kafami toparlayip bazi kararlar verebiliyorum, ne de uzun zamandir hayalini kurdugum tatili yapabiliyorum. Sadece nefes alip veriyor ve zaman olduruyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum. Yoksa italya'yi mi ozluyorum? Yok canim daha neler.. Ama 5.kattaki sessizligi ozluyor olabilirim.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Kismet Lokantasi



Bazilari bebek resimleri koysun:) , ben hep yemek resimleri koyayim:). Bu sefer ki duragim Konacik Mevkiindeki Kismet Lokantasi. Ege mutfagindan duyulmus duyulmamis bilimum yoresel yemeklerin esnaf lokantasi gorunumu altinda sunuldugu, Bodrum'da mutlaka gidilecekler listesinin bas siralarinda bulunan super bir yer. Gerek sicak sebze yemeklerinin, gerekse zeytinyaglilarin arasinda kaybolmak ve hepsinden az az istemek, her seferinde basimiza gelen sey. Tabi onden gelen odun kokulu yuvarlak ekmekleri, lezzetli yogurt ve cacigi da yemeden duramiyoruz. Gozumuzun doymamasindan dolayi, her seferinde yuksek dozda yemek tuketmis ama agzimiz kulaklarimizda ortami terkediyoruz diyebilirim. Bu arada ilgilenenlere, burasi sadece oglenleri yemek cikartiyor, yani aksamlari kapali oluyor. Otlu pide falan da yapiyormus ama ben daha o kisima gecemedim, cunku zeytinyaglilardan hic bir sefer vazgecemedim.

Tabagimizdaki kusbakisi bakacak olursak; semizotu, fasulye kavurma, nohutlu pirasa, vs. gorebiliriz, Sicak yemek sonrasi tamamen tikanmis bir haldeyken tuketmem beklenen bu tabagi da tabii ki de sildim supurdum Kismet'i kocaman gulumseme ile terkettim.

19 Ağustos 2008 Salı

Marina Koftecisi


Bir kofte dusunun, iskender gibi servis ediliyor. Altina yumusacik ama ayni zamanda citir ekmekler diziliyor. Yogurt gezdirildikten sonra yuvarlak koftelerle susleniyor tabak ve en son salca ile renklendirilip tatlandiriliyor. Ne yalan soliyim kofteler biraz lastige benziyor ama yine de ben cok seviyorum. Hersey cok hosta, masa ortuleri bir felaket buranin. Yillardir degismeyen lastik kofteleri gibi. Marina koftecisi ya, masada dumenlerle kapli alacali desenleri renk cumbusune bogulmus bir kumas parcasi. Masaya koydugum telefonumu bulmakta zorlaniyorum, cunku desen resmen gozumu aliyor. Ama tabii ki de aliskanliklarimdan vazgecemiyorum ve cok eski olmasa da maziye daliyorum.

Gecen sene ne guzeldi ya. Ipek, Damla, Meral, Nihan, Gorkem, Murat, Melih ve ben beraberdik Marina'da. Bu sene yalnizim, bir acayibim, kendimi Bodrum'da gibi hissemiyorum. Sanmiyorum ki Bodrum degissin cunku her sey ayni. Ama ben degismisim galiba, Bodrum baska gozukuyor gozume, yillar sonra ilk defa. Yadirgiyorum. Nerden nereye, kofteden benle Bodrum'un iliskisine:)

17 Ağustos 2008 Pazar

Sahit Olmak

Tuba'mizi evlendirdik. Ceren'le hayatima yeni giren evlenme kavrami, Tuba'nin nikahi ile bir hafta icinde 2. dugun olma ozelligi nedeniyle beni biraz sarsti. Bodrum'dan kalkip sadece bu nikah icin (daha dogrusu kina, nikah ve yemek uclusu icin) Istanbul'a gittim.


Cok farkli bir haftasonuydu; hem eglendiren, ayni zamanda beni dusunduren... Sarkilar, turkuler soyleyip, hic durmadan danseden, halay cekip, islak parke zeminde bale yaparcasina kayip bacak acan, kina yakan, maytaplar patlatip, nikap oncesi ve sonrasi konvoylara katilan bir insan olarak kultur sokuna mi girdim yoksa dugun sokuna mi girdim desem bilemiyorum. Bu arada kim inanir benim sarki, turku soyledigime ve hic durmadan dansettigime, hic inandirici olmadi bu... ama islak-kaygan zemindeki hareketler birebir dogrudur, bacagimda biraktigi aci da bakiidir diyebilirim. Neyse basta gelinimiz olmak uzere, hersey cok guzeldi. Ama tum haftasonunun en bomba olayi, evlilik konusunda kafasinda bu kadar soru isareti barindiran bir insan olarak bana gelen "Gozde, sahitim olur musun?" sorusuydu. Acayip heyecanlandim ve tabii ki de hemen kabul ettim. Bende Tuba ve Ayhan ile nikah masanina oturdum ve 4 sahitten biri oldum. Ben sanki bu olaylardan uzak durmaya calistikca, herseyin tam ortasina dustum. Genellikle bir kolumda fotograf makinem, bir kolumda kameram ile 2 gun boyunca ortalarda gezinip olaylarin disinda kalmaya calissamda, israrla dansa sahneye cekildim, kina gecesi kameram elimden alinip avucuma mum yerlestirildim, sahitlik teklifi aldim, adim gelin ayakkabisinin altina yazildi ve yemekte ilk once bana adimin silindigi mujdelendi (nasil bir mujdeyse!) yani butun bunlar surekli olarak benimle ugrasiliyormus hissi yaratti bende:).

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Kavakli Koftecisi



Bodrum'un bir cok kosesini birbirinden cok sevdigimi genelde arkadaslarim bilir ama Yalikavak'in bendeki yerinin ayri oldugu da bilinen ayri bir gercektir. Gokcebel koyunda ikamet etmemizden midir, Bodrum sicagini cekilir kilan Yalikavak ruzgarindan mi, yoksa midemin bayram etmesini saglayan restoranlar, dondurmacilar, pastanelerden mi bilemiyorum ama galiba hepsini ayri seviyorum. Bugun artik kendimi sokaklara atmanin vaktidir diye dusundum ve solugu Yalikavak'ta aldim. Sevilen, her sene mutlaka gidilmesi gereken restoranlarin basindaki 'Kavakli Koftecisi' ne gittim. Burasi sadece porsiyon porsiyon kofte, piyaz ve ekmek (ama cok ozel bir ekmekten bahsediyorum, yani kofteden once onun icin gidiyor olabilirim oraya) sunuyor musterilerine. Cok kisitli bir menu gibi gozuktugunu biliyorum ama yaptiklari iste ne kadar usta olabildiklerini siz hayal edin artik. Tahta bank seklindeki masalari tadi daha onceden damaginda kalan ya da methini duyan musterileriyle dolup dolup bosaliyor gun boyunca.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Kaptan Pilot


Kaptanimizin "Bir Dilek Tut" projesi sirasinda cektirdigi fotograf...

Dun gece Bodrum'a uctum. Bu sene Avrupa'da saga sola cok uctum ama bu sefer ki gibi degildi hicbiri. Pegasus ucusundaki Atlasjet kaptan pilotu Derya Günaçan resmen gecemi senlendirdirdi. Erkenden havalimanina varisimiz dolayisiyla onden aldik koltuk numaralarimizi. Gorkem'in gitarini tepedeki bagaja sigdirma kaygisiyla da on siralardan bindik ucagimiza. Dakik bir sekilde doldu kabin ve kemerlerimizi baglayip guvenlik uyarilarini dinledik. Sonunda tane tane konusmasi ve etkileyici sesi ile kaptanimiz konusmaya basladi. Efendim, hepimiz hosgelmisiz, yolculuk suremiz su kadar, ucus yuksekligimiz bu kadarmis. Buraya kadar hersey icerik olarak siradan ama aktarilis acisi bakimdan farkli bir hosluk icerisindeydi. Ucagimiz havalandiktan bir sure sonra enteresan olan anons geldi. Kaptanimizin dikkatimizi cekmek istedigi, gokyuzundeki ayin guzelligi ve ay isiginin bulutlar ustundeki hos yansimasiydi. Bu guzelligi gorunce bizimle paylasmak istemis. Turkceden sonra bir de ingilizce yapti ayni anonsu. Kabinde bende dahil bir cok insan kikirmaya basladi saskinlikla. Ilk defa boyle birsey duydum hayatimda. Daha sonra ucusumuz cok rahat gececeginden bahsetti. Olusabilecek ufak sallantilarin turbulans olmadigini, sadece saatte 120 km hizla carpan ruzgar oldugunu paylasti. Hava karanlik oldugundan ustunden gectigimiz sehirlerden, tarihi yerlerden ya da dogal guzelliklerden bahsetmedi ama bunlari da yapiyormus yeri geldiginde. Eve geldigimde meraktan aklima kazidigim adi google'da aradim, ve saskinliklarini paylasan diger insanlarin yazilarindan ogrendim bu ayrintilari. Guzel bir yolculuktu, keske her kaptan pilot boyle anlasilir ve rahatlatici konussa, butun ucuslar daha cekilir, eglenceli bir hal alsa.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Kır Düğünü



Ceren'imizi evlendirdik. Ceren'le birlikte yeni bir kavram girdi hayatima, evlenmek. Anneme gore esek kadar olduk ama bu kavramin ne benimle, ne gelecek planlarimla uzaktan yakindan alakasi yok. Belki bir suru arkadasimin aklinin bir kosesinde bu fikir yer etmis ya da nadirde olsa kenarindan gecmis olabilir ama ben vallahi de hic dusunmedim. Gunun tebrik kosusturmacasi icinde, o kadar cok 'darisi sizin basiniza...' kelimelerini duydum ki, kendimi sasirdim. Daha uzunca bir sure bu konuyu dusunmek istemiyorum ama evlenmek icin siraya dizilmis arkadaslar bu yaz ve daha sonra aklimdan cikarmama izin vermeyecek gibi gozukuyor.

Ceren'in dugununden bir kac ayrinti ve gorsel ile devam edeyim. Dugun Sapanca'da gol kiyisindaki Bacçe Restaurant'ta kir dugunu havasindaydi. Gurme babanin kizi Ceren Somer, Yücel Çil ile dunya evine (ne demekse?!) acayip leziz yemekler esliginde (ama kendi yiyemeyerek.. o zaman ben ne anladim gelinin bu cok ozel gecesini tadini cikarmasindan:) girdi.



Yemekler disinde karadeniz ezgilerinin senlendirdigi geceyi, gecenin korunde yedigimiz yarim ekmek sucuk ve yarim saatlik Izmit yolculugu ile tamamladik. Geceyi Damlaki'nin evinde kalarak noktaladik.


Veee Tesekkurler Damla ve Mutluluklar Ceren:)

8 Ağustos 2008 Cuma

Baslangic

Ilk gozagrim beginners italian'i geride birakiyorum ...